Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 4282 ada 58 parsel sayılı taşınmazı ile aynı ada 60 sayılı parseldeki 1/4 payının satışı konusunda davalı C.i 29.3.2004 tarihinde vekil tayin ettiğini,ancak anılan davalının vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle bu taşınmazları 30.3.2004 tarihinde ve satış şeklinde muvazaalı olarak diğer davalı F.ye temlik etiğini; bu temlikten haberdar olmadığından davalı C.ile aralarında taşınmazların satışı konusunda 21.12.2004 tarihli protokol düzenlediklerini ve bu protokolün aldatıldığının göstergesi olduğunu, davalı F."nin C.in iş ortağının amcası olup,iyiniyetinden sözedilemeyeceğini,davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürüp tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı C.konusu taşınmazları iyiniyetli 3. kişiye bedelini almak suretiyle sattığını ve davacının isteğiyle satış bedelini döviz bürosunda değerlendirdiğini,ancak davacının satış bedelini istemesi ve o anda ödeyemeyeceğinden 21.12.2004 tarihli protokolü düzenleyerek davacıya senetler verdiğini,ödemelerin aksaması nedeniyle davanın açıldığını belirtip,davanın reddini savunmuştur.
Davalı F. çekişme konusu taşınmazları iktisabının iyiniyetli 3. kişi olduğundan korunması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece,davacının iddialarının yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 8.7.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat B.A.Avukat N. A.ile temyiz edilen F. A. vekili Avukat İ.Y.K. geldiler,davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen vekili avukat gelmedi,yokluğunda,duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 29.3.2004 tarihinde davalılardan C.i vekil tayin ettiği ve vekilin 30.3.2004 günü,davacının maliki olduğu 58 parsel sayılı taşınmaz ile 60 sayılı parseldeki 1/4 payını diğer davalı F.satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, vekilin yapmış olduğu temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle zararlandırma kastıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; gerçekten de parsel numaraları belirtilmek suretiyle çekişme konusu taşınmazların satışı konusunda davalılardan C.in vekil tayin edildiği ve onun da taşınmazları diğer davalı F.ye satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Taşınmazların akit tarihindeki gerçek değerleri ile akitte gösterilen değerleri arasında aşırı fark bulunduğu, kayıt maliki F.nin vekil C.in bir dönem ortağı olan kişinin amcası olduğu dosya kapsamından görülmektedir.
Öte yandan taşınmazların 30.3.2004 tarihinde temlik edilmesine karşın,temlik edilen taşınmazlar bakımından sonradan ve 21.12.2004 tarihinde davacı ile davalı vekilin bir araya gelerek,temlik edilen taşınmazların satışı ile ilgili sözleşme düzenlemeleri hayatın olağan akışına aykırı olup, kabul edilemez.Anılan bu husus gözetildiğinde,vekilin vekalet görevini kötüye kullandığının bir delili olarak kabulü gerekir.Kayıt maliki F."nin ise, bu durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olduğu da açıktır.
O halde, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte irdelenip değerlendirildiğinde;temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğinin kabulü zorunludur.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K."nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına 8.7.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.