Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 2349 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, davalı E.’nin de komşu 2348 nolu parselin maliki olup davalının komşuluk hukukuna aykırı olarak inşa ettiği duvarın kendisine ait evin 2. katında bulunan odaların pencereleri ile balkonunu kapattığını, ışığına,havasına ve manzarasına engel olduğunu, ayrıca inşa edilen merdivenin de tecavüzlü olduğunu ileri sürerek, el atmanın önlenmesi,yıkım ile maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunarak, davacıya ait binanın saçaklarının taşınmazlarına tecavüzlü olup, pencerelerinde imar mevzuatına aykırı olduğunu belirterek karşı dava açmışlarıdır.
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi,yıkım ve tazminat,karşı dava çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.
Mahkemece,asıl davanın kısmen kabulüne,karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi
asıldır.
Nevarki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda hüküm fıkrasının 1. bendinin b fıkrasında elatmanın önlenmesine karar verilip, gerekçeli kararda elatmanın önlenmesi ile birlikte yıkıma da karar verilmek suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 3.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.