Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, çekişme konusu 7 ve 50 parsel sayılı taşınmazların kadastroca davalı adına tesbit ve tescil edildiğini, oysa taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı,tapularının kapsamında ve zilyetliğinde olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı iddiası kısmen sabit görülerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Davacı, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 6125 m2 yüzölçümlü 7 sayılı parsel ile, 7861 m2 yüzölçümlü 50 sayılı parselin 3402 Sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen koşulların davalı yararına gerçekleştiğinden bahisle, 20.6.2004 tarihinde kadastro tesbitinin davalı adına yapılarak kesinleştiği ve davalı adına çap kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davalı 7 parsel sayılı taşınmazın öncesinde Hazinenin de taraf olduğu dava sonunda tescil hükmü ile oluştuğunu, ne var ki kadastro tesbiti sırasında kaydın revizyona tabi tutulmadığını ve açık kaldığını, keza 50 parsel sayılı taşınmazın da davacı Hazine tarafından ihale sonucu kendisine satıldığını, 4.1.2005 tarihinde adına sicil kaydı oluşmasına karşın bu kaydın dahi kadastroda revizyon görmediği ve açık bırakıldığını, oysa, taşınmazın tesbitinin zilyetliğe dayanılarak yapıldığını savunmuştur.
Gerçekten de, davalının savunmasına esas teşkil eden 14.12.1964 tarih 82 sıra nolu tapu kaydının İliç Sulh Hukuk Mahkemesinin 16/82 sayılı dosyasında görülüp, kesinleşen tescil hükmü ile oluştuğu, 21.5.1964 tarih 27 nolu kaydın ise ihale sonucu davacıdan satın almak suretiyle davalının edindiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 20. maddesi ve 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 719. maddesi hükmü uyarınca haritası olan kayıtların kapsamının haritasının keşfen yerine uygulanmak suretiyle belirleneceğinde kuşku yoktur.
Ne var ki, mahkemece kadastro sırasında revizyona tabi tutulmayıp açık bırakılan ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/4 maddesi hükmü uyarınca delil olarak kendilerinden istifade edilmesi gerekli olan kayıtların haritaları getirtilmek suretiyle keşfen yerine uygulanmamış ve kaydın kapsamı belirlenmemiş tanık ve bilirkişi ifadesiyle kayıt kapsamının tayini cihetine gidilmemiştir.Bir kaydın kadastro sırasında başka bir parsele uygulanması veya hiç uygulanmaması, kaydın hukuki kıymetten düşmesine neden teşkil etmez.
O halde, her iki kaydın haritaların uygulanması sonucu kapsamları tayin edildikten sonra, miktar fazlası çıktığı ve harita kapsamı dışında kaldığının anlaşılması halinde, 7 nolu parselin kuzeyinde eylemli durumda mera parseli bulunduğu için kayıt miktar fazlasının meradan elde edildiğinin düşünülmesi ve bu nitelikteki yerin 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/B maddesi hükmü gözetilerek miktar fazlasının özel mülkiyete konu olamıyacağı nedeniyle aynı yasanın 14. maddesi uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisap edilemiyeceğinin gözetilmesi, uygulama sonunda 50 parsel sayılı taşınmazın harita kapsamı dışında kalan bir yer olduğunun saptanması halinde ise davalı yararına 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 14 ve 17. maddelerinde öngörülen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece değinilen ilkeler gözardı edilerek , eksik soruşturma ile yetinilmek suretiyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Öyleyse, tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.