Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakanları, H. 6288 (imarla 28803 ada 1 parsel- 28809 ada 1.parsel) parsel sayılı taşınmazdaki payını davalıya mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak temlik ettiğini, murisin başka mal varlığının da olmadığını ileri sürerek, tapuların miras payları oranında iptal ve tescili isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, çekişmeli taşınmazı bedelini ödeyerek aldığını, murisin diğer mallarını davacılar arasında paylaştırdığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacıların muvazaa iddiaları sabit görülmeyerek, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; 6288 parsel sayılı taşınmazdaki 416/1249 payın muris tarafından 20.10.1998 tarihinde 100.-YTL bedelle satış suretiyle davalıya temlik edildiği anılan taşınmazın 25.3.2004 tarihinde imar işlemine tabi tutularak davalının 28803 ada 1 parselde 272/2400 pay, 28809 ada 1 parselde 13/2400 payın maliki olduğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanları Himmet"in üzerinde ev bulunan çekişmeli taşınmazı davalı 2.eşine temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davacıların miras bırakanın ilk eşten çocukları davalının ise 2.eşi olduğu, çekişmeli taşınmazın 20.10.1998 tarihinde davalıya temlik edildiği, murisle davalının 23.10.1998 tarihinde resmen evlendikleri, davalı miras bırakanın amacının mal kaçırmak değil, paylaştırmak olduğunu savunmuş, 26.5.2008 tarihli oturumda ise, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, satış sırasında tanışıp, evlendikleri yönünde yemin eda etmiş ise de, savunması ile yemin içeriği çelişkili olduğu gibi, davada dayanılan iddia gözetildiğinde, davalının eda ettiği yeminin miras bırakanın gerçek iradesini belirlemek açısından sonuca etkili olmadığı açıktır. Öte yandan, dava konusu taşınmazın gerçek değeri ile temlik değeri arasında fahiş fark olduğu, bedelinin ödendiğine dair dosyaya ibraz edilen bir belge olmadığı, davalı tanıklarının dahi bedel konusunda bilgilerinin bulunmadığı denkleştirme savunmasında bulunulmuş ise de, tanıkların miras bırakanın briket imalathanesi satarak erkek çocuklarına para verdiğini, kızlarına bir kazandırımı olmadığını beyan ettikleri, tüm mirasçıları kapsayan bir paylaştırmanın kanıtlanamadığı sabittir.
Hal böyle olunca; belirlenen olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı, muvazaalı ve bedelsiz olduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddedilmiş olması doğru değildir.
Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.