Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar; ortak miras bırakanları R.Y.a ait 12 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümün hukuki ehliyete haiz olmadığı dönemde durumundan yararlanan davalı tarafından temellük edildiğini, temlikin bedelsiz olup, diğer mirasçılara mal bırakmamak için yapıldığını ileri sürerek tapunun iptali ile önceki malik adına tescili isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı; dava konusu taşınmazı oğluna devrettiğini, tedavi masrafları için evi satılığa çıkarınca bedeli ile geri aldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacıların miras bırakanının temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu ile saptandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden, dava konusu 12 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümün davacıların miras bırakanı R.Y..adına kayıtlı iken 23.05.2003 tarihinde 4.000.-YTL bedelle davalı A. T."e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar; miras bırakanlarının hasta olup, hukuki ehliyeti haiz olmadığını, bu durumdan yararlanan miras bırakanlarının babası olan davalının kendilerine mal bırakmamak amacıyla çekişmeli taşınmazın adına tescilini sağladığını, temlikin bedelsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece, davacılar miras bırakanının temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu raporu ile belirlendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de; iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada hukuki ehliyetsizlik iddiasının yanı sıra muris muvazaası hukuksal nedenine de dayanıldığı sonucuna varılmaktadır.
Bilindiği üzere; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152, 1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından bir kaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Bu nedenle, miras bırakanın temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olduğu saptanmak suretiyle, anılan iddiaa yönünden davanın reddedilmesi kural olarak doğrudur.
Ne varki, muris muvazaası iddiası yönünden de hükme yeterli bir araştırma yapılması gerektiği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle muris muvazaası yönünden hükme yeterli bir araştırma yapılması, ondan sonra sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.