Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, ortak miras bırakan babaları T.in adına kayıtlı olan 11 adet taşınmaza, davalının, yararlanmasına engel olmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürüp, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuş, bilahare ecrimisil talebini atiye terkettiğini bildirmiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, davacının miras payına müdahalede bulunmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının ecrimisil talebini atiye terketmesi nedeniyle, bu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına, elatmanın önlenmesi isteği bakımından davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, ecrimisil isteğinin atiye terki nedeniyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, elatmanın önlenmesi davasının kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 11 adet çaplı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu ve tarafların ortak miras bırakanı T."in de kayden paydaş bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı, dava konusu taşınmazlarda paydaş olmasına rağmen kullanımının davalı kardeşi tarafından engellendiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulama sonunda elde edilen bilirkişi raporlarının yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; dava konusu taşınmazların herbiri hakkında yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda gerekli araştırma, soruşturma ve incelemenin yapılması, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla yapılacak uygulama sonucu keşfi izlemeye elverişli rapor ve kroki düzenlettirilmesi, özellikle tüm paydaşları bağlayan harici veya fiili taksim yoksa, çekişme konusu edilen taşınmazların herbiri bakımından ayrı ayrı davacının kullandığı yada kullanabileceği bölümlerin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve intifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanması, toplanan ve toplanacak olan tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.