3. Hukuk Dairesi 2016/1682 E. , 2017/12976 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki ziynet ve çeyiz eşyası alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı asıl ve birleşen davalarda, evlenirken 25.07.2000 tarihli çeyiz listesi senedi ile çeyiz ve ziynet eşyalarını davalı eşe teslim ettiğini, ayrılırken senette yazılı çeyiz ve ziynet eşyalarının kendisine teslim edilmediğini belirterek bu çeyiz ve ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin temerrüt tarihinden itibaren yıllık %70 faizi ile davalıdan tahsilini istemiş, yargılama sırasında 21.04.2011 tarihli celsede ise, çeyiz eşyalarının bedelini istediklerini bildirmiştir.
Davalı, Türk geleneklerine göre adet halini almış çeyiz senedi tabir edilen belgeyi hazırladıklarını, ancak senette beyan edilen eşyaların ve ziynetlerin davacı tarafından getirilmediğini ve kendisine teslim edilmediğini, davacının evden ayrılırken ziynetleri yanında götürdüğünü yatak odası takımının kendisi tarafından alındığını ve diğer eşyaların ise müşterek evde durduğunu belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davacı yanın gerek esas gerekse birleştirilen dosya yönünden ziynetlere yönelik subut bulmayan davasının reddine, davacı yanın eşyalarına yönelik isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 04/06/2013 tarih 2012/17983 Esas, 2013/9811 sayılı ilamı ile “...Davacı 25.07.2000 tarihli çeyiz listesi senedine dayanmış olup, imzası davalı eş tarafından inkar edilmeyen bu senette dava konusu çeyiz ve ziynet eşyalarının davalıya teslim edildiği belirtilmiştir. Dava konusu çeyiz ve ziynet eşyalarının varlığı söz konusu çeyiz senedi ile kanıtlanmıştır. Çeyiz senedi, senette yazılı çeyiz ve ziynet eşyalarının davalıya teslim edildiği hususunda tarafları bağlar, yazılı belgenin aksi de yazılı delille kanıtlanabilir. Bu durumda davalı, senette belirtilen çeyiz ve ziynet eşyalarının getirilmediğini ya da davacıya geri verildiğini yazılı belge ile kanıtlamakla yükümlü olup, davalı tarafından yazılı belge sunulamadığına göre delil listesinde "her türlü yasal delil" demekle yemin deliline de dayandığından davalıya davacıya yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmadığı gibi kabulüne karar verilen çeyiz eşyalarının davacının talebi doğrultusunda bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmesi gerekirken, çeyiz eşyalarının aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin kararın kesinleşme tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi de doğru değildir.” gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece; bozma ilamına uyularak, ziynet istemine ve çeyiz eşyalarından yatak odası takımına ilişkin olarak davalıya yemin teklif etme hakkı olduğu bildirilmiş, davalı tarafından davacıya yemin teklifinde bulunulmuştur. Ancak mahkemece, davacının vekiline verilen kesin sürede duruşmada hazır edilmemiş olması sebebiyle yemin edasından kaçınmış sayıldığı kabul edilerek ziynetlere ilişkin istem ve çeyiz eşyalarından yatak odası takımına ilişkin istem yönünden davanın reddine, davacı yanın çeyiz eşyalarına yönelik isteminin kısmen kabulüne, bu doğrultuda eşya bilirkişisinin 29/02/2012 havale tarihli raporunda yazılı 1,2,3,4,5,6,7,8,9,11 numaralı eşyaların aynen teslimine, aynen tesliminin mümkün olmaması halinde ise eşyaların değeri olan 3.650,00 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya yönelik istemin reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, müvekkilinin yemin teklifini kabul ettiğini ancak yaşadığı sağlık problemleri nedeniyle Türkiye’ye dönüş yapamadığını bildirmiş, sağlık problemlerine ilişkin hastane kayıtlarını ve raporlarını sunmuş, mahkemece 23/10/2014 tarihinden 14/07/2015 tarihleri arasındaki celselerde davacının hazır olması beklenilmiş, söz konusu celsede de sunulan raporlarda davacının duruşma gününü kapsar şekilde rahatsız olduğu kanıtlanamadığından ve bir önceki oturumda da davacı vekiline müvekkilini hazır etmesi için kesin süre verilmiş olduğundan davacı vekilinin istinabe suretiyle yemin edası talebi de reddedilerek davacının yemin edasından kaçınmış sayıldığı kabul edilmiştir.
Yemin eda edecek davacının yurt dışında bulunduğu ve rahatsızlığı sebebiyle Türkiye"ye seyahatinin mümkün olmadığı göz önünde bulundurularak yemin edasının istinabe yoluyla o ülke makamlarından adli yardımlaşma hükümlerine göre istenmesi imkan dahilindedir. Türkiye, Hukuki ve Ticari Konularda Yabancı Ülkelerde Delil Sağlanması Hakkındaki Lahey Sözleşmesinin tarafıdır. Aynı sözleşmeye davacının bulunduğu Birleşik Krallık (İngiltere) de taraf olduğuna göre, bu sözleşme ve bu sözleşmenin uygulanmasına ilişkin Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünce hazırlanan genelge hükümlerine göre, davacının bulunduğu ülkede yemin etmesi yolu ile delil elde edilmesi ve sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, anılan sözleşme hükümlerine göre delil elde edilmesi yoluna başvurulmadan, yazılı gerekçe ile davacının yeminden kaçındığının kabulü doğru bulunmamıştır.
Kabule göre de;
HMK"nun 166.maddesine göre, ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları koşulu ile birleştirilerek bakılabilmeleri mümkündür.
Ancak; birleştirme kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Bu karar, sadece birleştirilen davaların tahkikat safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurmaktadır. Diğer bir anlatımla, asıl ve birleşen davalar birbirinden bağımsız, müstakil davalardır. Bu nedenle, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı karara bağlanması gerekmektedir.
Somut olayda; asıl ve birleştirilen davalar için ayrı ayrı hüküm kurulmamıştır. Açıklanan bu husus da usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan, mahkemece; Yargıtay 6. Hukuk Dairesi"nin bozma kararına uyulmuştur. Kural olarak bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
Somut olayda, mahkemece; bozma kararına uyulduğu halde gerekleri tam olarak yerine getirilmemiş, bozmaya uygun karar verilmemiştir. Şöyle ki; bozma ilamında kabulüne karar verilen çeyiz eşyalarının davacının talebi doğrultusunda bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmesi gerektiği belirtilmişken çeyiz eşyalarının yine aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.