20. Hukuk Dairesi 2015/2506 E. , 2015/6431 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan 08.07.2014 günlü hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı ve davalı gerçek kişiler vekilleri tarafından istenilmekle, tayin olunan 28.04.2015 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davacı gerçek kişi ile davacı vekili Av. ..., davalı ... vekili Av. ... ile davalı vekili Av. .... geldi, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 09.08.2012 havale tarihli dilekçe ile, vekil eden adına tapu siciline kayıtlı ..... mahallesi 1465 ada 23 parsel sayılı taşınmazın, sahte nüfus cüzdanı ve sahte nüfus kayıt örnekleri kullanılarak çıkartılan .... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.03.2006 tarih 2006/427-375 sayılı mirasçılık belgesi kullanılarak tapuda devrin sağlandığı, vekil edeni tarafından 8. Asliye Hukuk Mahkemesine 2009/252 Esas sayı ile açılan tapu iptali ve tescil davasının da, tapu malikinin iyiniyetli 3. kişi olduğundan 2010/318 karar sayı ile reddedildiği, hükmün derecattan geçerek 19.03.2012 tarihinde kesinleştiği, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğu, davalı gerçek kişilerin de sorumlulukları bulunduğundan, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince fazlaya dair haklarını saklı tutarak 500.000.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken alınarak vekil edene ödenmesi, ayrıca Asliye 8. Hukuk Mahkemesinde görülen dava nedeniyle ödenen vekâlet ücreti ve yargılama giderleri ve 100.000.-TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle dava açmış, 18.03.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile de, talep miktarı arttırılmıştır.
Davalı vekili, BK 60. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, 3. kişinin fiilî nedeniyle illiyet bağının kesildiğinden Devletin sorumluluğu bulunmadığından, davanın reddini istemiştir.
Davalı ... vekili, davada pasif husumet sıfatlarının bulunmadığı, zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddini istemiştir.
Yargılama sırasında davalı tarafından dava, ... ve ..."e ihbar olunmuş, ihbar edilenler harcını yatırmak suretiyle davaya katılmışlardır.
Mahkemece, , ... ve ... aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne, 460.000.-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat davasının reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili, davalı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasıdır.
Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, ayın hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Bu sorumluluğa ilişkin olarak kusursuz sorumluluk/tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanacak olup, Devlet tapu sicilinin tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan asli olarak sorumludur. Bu sorumluluktan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında görevli memurun hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zarara neden olan sonuç arasında illiyet bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamakta, kusur yalnızca Devletin görevli memura rücu etmesi yönünden önem taşımaktadır. Bu madde ile düzenlenen Devletin kusursuz sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğu niteliğinde (HGK 05.10.1955 gün ve 1955/4-58 E. - 1955/64 K. sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 E. - 1977/655 K. sayılı; 24.09.2003 gün ve 2003/4-491 E. - 2003/487 K. sayılı; 19.04.2006 gün ve 2006/4-113 E. - 2006/205 K. sayılı; 09.05.2007 gün ve 2007/4-212 E. - 2007/261 K. sayılı kararları) olduğundan, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür ya da memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır (Dr.Lale Sirmen, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu, Ankara, 1976 Sh.63 vd). Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunluk ta gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.
Yukarıdaki açıklamalara göre somut olay değerlendirildiğinde, davacı adına kayıtlı taşınmazın, davacının ölü olarak gösterildiği ve tek mirasçısı ..... olarak belirtilen sahte nüfus kayıt örneği kullanılarak alınan ve gerçeğe aykırı olduğu anlaşılan 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.03.2006 tarih 2006/427 - 375 sayılı mirasçılık belgesinde gösterilen tek mirasçı ..... adına intikali sağlandıktan sonra, yine.... adına düzenlenen sahte nüfus cüzdanı kullanılarak 1465 ada 23 parsel sayılı taşınmazın devrinin sağlandığı, daha sonra malik olan kişiler tarafından da tapu kaydının satış suretiyle devrinin yapıldığı, davacının tapu kaydının iptali ve adına tescili istemiyle açtığı davanın, tapu maliki ...."ın iyiniyetli üçüncü kişi olduğu ve iyiniyetinin korunması gerektiği gerekçesiyle Asliye 8. Hukuk Mahkemesinin 2009/252 E. - 2010/318 K. sayılı ilâm ile reddedildiği ve hükmün Yargıtay denetiminden geçerek 19.03.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşıldığına göre, bu eylem nedeniyle oluşan zarar, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklandığından, tehlike sorumluluğuna dayalı kusursuz sorumluluk şeklinde düzenlenen TMK 1007. maddesi uyarınca Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının kesilmediği ve davalı Hazinenin tapu kaydının iptali nedeniyle TMK 1007. maddesi uyarınca kusursuz sorumluluğunun bulunduğundan, davalı vekilinin illiyet bağının kesildiği yönündeki temyiz itirazları ile TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmediğinden, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği ve zararın tapu iptali ve tescil davasının reddine ilişkin hükmün kesinleştiği 19.03.2012 tarihinde oluştuğu ve bu tarihe göre belirlenen zamanaşımı süresinin dolmadığından, vekilinin zamanaşımı süresinin dolduğuna ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak, sahte nüfus cüzdanı ve gerçeğe aykırı mirasçılık belgesi kullanılarak davacı adına kayıtlı tapu sicil kaydının, tapu sicil görevlisinin davacının nüfus kaydının gönderilmesi için ... Nüfus Müdürlüğüne yazılan yazının cevabı beklenmeksizin devredilmesi suretiyle oluşan gerçek zararın belirlenmesinin, tapusu iptal edilen taşınmazın arsa niteliğinde olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaması ve mahkemenin kabulünün de bu yönde olması nedeniyle, tapu iptal davasının reddine ilişkin kararının kesinleşme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunlu iken, mahkemece tanık beyanları doğrultusunda soyut olarak belirlenen değere göre hüküm kurulması doğru değildir.
Bu nedenle, mahkemece arsa niteliğinde bulunan dava konusu taşınmazlara yönelik olarak, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihi olan 19.03.2012 tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren, emsal ile dava konusu taşınmazların eksik ve üstün yönlerinin karşılaştırıldığı rapor alınması, somut alınan emsal ile 1465 ada 23 parsel sayılı taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
Ayrıca; Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan hazırlık soruşturmasının halen devam ettiği, bu kişilerin bilgi sahibi sıfatıyla dinlendikleri anlaşıldığına göre, soruşturma sonucunun beklenmesinin düşünülmemesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekili, davalı ... vekili ile davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100.-TL vekâlet ücretinin taraflara karşılıklı olarak verilmesine, taraflarca 6100 sayılı HMK"nın geçici 3. maddesi atfıyla HUMK"nın 388/4. (HMK m. 297/ç) ve HUMK"nın 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilâmının tebliğinden itibaren ilâma karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine 25/06/2015 tarihinde oy birliği ile karar verildi.