Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2007/989
Karar No: 2007/1712
Karar Tarihi: 21.2.2007

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2007/989 Esas 2007/1712 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2007/989 E.  ,  2007/1712 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ÇORLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 16/03/2006
    NUMARASI : 2004/453-98

     Taraflar arasında görülen davada;
     Davacı, davalıdan aldığı borcun teminatı olarak çekişme konusu taşınmazını tapuda davalı adına temlik ettiğini, borcunu davalının kızına ödediği halde taşınmazın kendisine iade edilmediğini ileri sürerek tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.
     Davalı, davacıya verdiği borcun teminatı olarak dava konusu taşınmazın tapuda adına temlik edildiğini, davacının borcunu ödemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
     Mahkemece, ödemenin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
     Karar, davacı vekili  tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimiraporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
                                            -KARAR-
     Davacı, davalıdan 4000,00 YTL.borç aldığını, bu bedele karşılık çekişme konusu taşınmazdaki 1/2 payını davalıya teminat olarak devrettiğini borcunu davalının kızı olan dava dışı H.. Ç..a ödediğini, davalı ile aralarında düzenledikleri 8.9.2001 tarihli belgede taşınmazın borcun teminatı olarak verildiğinin açıkça gösterildiğini, ancak, taşınmazın kendisine iade edilmediğini ileri sürerek tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.
     Davalı, 8.9.2001 tarihli belgeye istinaden davacıya 4000,00 YTL borç verdiğini, borç ödendiğinde iade edilmek üzere dava konusu taşınmazdaki 1/2 payın teminat olarak adına tapuda temlik edildiğini, ancak borcun ödenmediğini, davacı tarafından, yetkili temsilcisi olmayan dava dışı kızı Hayriye"ye yapıldığı iddia edilen ödemenin kendisini bağlamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
     Mahkemece, taşınmazdaki 1/2 payın davacının, davalıdan aldığı 4000,00 YTL borca karşılık olarak teminat amacıyla davalı adına tapuda tescil edildiği, bu hususun tarafların kabulünde olduğu ancak, davacı tarafından, borcun davalının yetkili temsilcisi olduğu iddia edilen dava dışı H.. Ç..a ödendiğinin belirtildiği, H..Ç...ın davalı adına borcu tahsil etme yetkisinin bulunmadığı, davacının davalıya olan borcunun devam ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
     İddianın açıklanan içerik ve niteliğine göre; davada inanç sözleşmesi hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Bu tür bir iddianın 5.2.1947 tarih 20/6 Sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; inançlı sözleşmeler inananın (itimat edenin) bir hakkını belirli bir süre veya  amaçla inanılana (mutemede) geçirmeyi,inanılanın da inananın emir ve teminatlarına göre kullanıp amaç gerçekleşince  veya  süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklendiği sözleşmeler olarak tanımlanabilir.İnançlı sözleşmelerdeki amaç gizlenmek,teminat,alacaklıdan mal kaçırmak,kanunların elverişsiz  hükümlerinden kaçınmak,bir alacağın tahsili,malın idaresi,gibi  nedenler olabilmektedir.
     Uygulamada kredi sağlayan kurum ve kuruluşların istenilen miktarda ve  süratte kredi  vermemesi  ihtiyaç sahiplerini bu kurum ve kuruluşların dışında kredi teminine zorlamakta,öte yandan verilen kredi teminat altına alacak kefalet ve ipotek,rehin gibi şahsi ve ayni teminatlar kredi veren kişi veya  kişilerce  yeterli  görülmediğinden bu tür özel kişilerden alınan borç karşılığında taşınmazların teminat maksadıyla devredilmesi yoluna  başvurulmaktadır.Hemen belirtmek gerekirki,bilimsel alanda karma inançlı işlem olarak nitelendirilen teminat maksadıyla devirler öteki  inançlı  işlemler gibi  mülkiyeti inanılana  nakleden geçerli işlemler olup,bu işlemle inanılan bir  malikin hak ve yetkilerini kazanır ise de inanç  sözleşmesinde  kararlaştırılan yükümlülüklerini özellikle inançlı işlem sona erdikten  başka bir anlatımla  borç ödendikten sonra inanç konusunun,inanana iade etme borcunu yerine getirmesi gerekir.İnanılan en başta  gelen bu  yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde inanan,inanç sözleşmesinden doğan borcunu tamamen ödemek suretiyle  inanç konusunun kendisine  iade edilmesini  her zaman isteyebilir.
     İnananın inanç sözleşmesinden kaynaklanan  bu kişisel hakkını ancak akidine karşı ileri sürebilmekte,inanç konusunun  üçüncü kişilere devredilmesi halinde kural  olarak  onlardan isteyebileceği bir hakkı bulunmamaktadır.
     Ancak,inanılan ile üçüncü kişi,inananın inanç borcunu  tekrar alma hakkını ortadan  kaldırmak amacıyla  el ve düşünce birliği  içerisinde muvazaalı  bir işlem (sözleşme) yapmaları halinde  inananın söz konusu sözleşmenin muvazaa  nedeniyle  geçersiz olduğundan bahisle  üçüncü kişi aleyhine dava açabileceği de  kuşkusuzdur. İnançlı  işlem  inanç sözleşmesine  dayandığından sözleşmelere  ilişkin zaman aşımı  hükümlerinin inançlı işlemlere de  uygulanacağı bu sürenin inançlı işlemin türüne  göre kıyasen tatbik edilerek vekalet ve rehin hükümlerine göre belirleneceği gerek  uygulamada gerekse doktirinde baskın görüş olarak benimsenmektedir. Ne var ki, zamanaşımı süresinin başlaması için inanç  ilişkisi sona ermeli veya alacak muaccel hale gelmelidir.Bu itibarla inanç sözleşmesi sona ermediği inanç konusu inanılanda,alınan para inananda kaldığı sürece  zamanaşımı  süresinin başlamasına olanak yoktur.Açıklanan kuralın doğal sonucu olarak taraflar borcun ödenmesi için bir süre kararlaştırmış ve borç bu süre içerisinde ödenmemiş olsa dahi inanç ilişkisi devam ettiğinden inanç konusunun iadesi için dava açılabilir.İnanılan,kararlaştırılan süresinin geçtiğinden  bahisle inanç konusunu iade  etme  yükümlülüğünün  sona erdiğini ileri sürerek iade borcunu yerine  getirmemezlik  yapamaz.Keza  kararlaştırılan süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde inanç  konusunun inanılana  geçeceği,inananın dava açamayacağı yönünde inananın müzayakasından  yararlanılarak  sözleşmeye konulan böyle bir koşul MK."nun 873(  eski  MK. 788) ve 949 (eski 863) maddelerinin buyurucu hükümlerine  aykırı düşeceğinden geçersiz olup,sözleşme serbestisi  kuralına dayanılamaz.Aksinin kabulü halinde  borç veren  borç alanın  darda kalmasından yararlanarak daima inanç sözleşmelerine  böyle bir hüküm koymak suretiyle  söz konusu madde  hükümlerinden kurtulma ve borç verdiği  kişinin  malını  ve  hakkını  çok  az  bir  bedel  ile  eline  geçirme  onu  istismar etme  olanağını elde etmiş olurki bu husus sözleşme  hukukunun  genel prensiplerine,ahlaka,kanun koyucunun amacına ters  bir sonuç doğurur ve  tefeciliği teşvik eder.Nitekim,böyle sözleşmelerin batıl olduğu BK."nun 19 ve  20. maddelerinde hükme bağlanmıştır.
     Somut olaya gelince; çekişme konusu . ada .. parsel sayılı taşınmazdaki 2.kat 7 nolu büronun kat irtifakına ayrılan 8/160 arsa payın 1/2 payının dava dışı şirket adına kayıtlı iken, davacının şirkete yaptığı işin karşılığı olarak mülkiyetinin davacıya devredilmesi gerekirken, davacının isteği üzerine dava dışı şirket tarafından 12.9.2001 tarihli resmi akitle 200.000.000 TL.bedelle satış suretiyle davalıya devredildiği kayden sabittir.
     Tarafların 8.9.2001 tarihinde haricen  düzenledikleri belgeye görede, davalı tarafından davacıya ödenen 4.000.000.000 TL. (4000,00 YTL) borca karşılık teminat olarak dükkan tapusunun davalıya verileceği, para geri ödendiğinde dükkanın geri verileceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
     Toplanan deliller ve belirlenen bu olgular birlikte değerlendirildiğinde, anılan belgenin (8.9.2001 tarihli belge) iddiayı kanıtlar nitelikte yazılı belge olduğunda kuşku yoktur. Ancak, davacının karşılıklı edimler içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptalini adına tescilini isteyebilmesi için Borçlar Yasasının 81.maddesi uyarınca öncelikle kendi edimini yerine getirmesi zorunludur.
     Hal böyle olunca, davacıya aldığı borç para miktarını mahkeme veznesine depo etmesi için önel verilmesi yatırdığı taktirde bu paranın davalıya ödenmesi koşuluyla tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken, değinilen bu yön üzerinde durulmaksızın yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir, kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,   21.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi