21. Hukuk Dairesi 2015/13286 E. , 2015/21976 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk ( İŞ) Mahkemesi
Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalılar vekillerince istenilmesi ve davalı ... vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 08/12/2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan ... vekili Avukat ... ile karşı taraf vekili Avukat ... geldiler.Başta gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü, ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava 28.07.2000 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ile faiz alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemece Dairemizin, faiz alacağına ilişkin dava süresi içerisinde açıldığı halde zaman aşımından reddinin isabetsiz olduğu, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan artışlara göre bildirilecek tüm peşin sermaye değerinin, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan verilere göre hesaplanan tazminattan indirilmek suretiyle maddi tazminatın belirlenmesi yerine, bozmaya konu karardan önce düzenlenen hesap bilirkişi raporunun maddi tazminatın belirlenmesinde esas alınmasının isabetsiz olduğuna ilişkin bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sırasında davacı tarafça maddi tazminat istemi artırılmış ve artırılmış bu talepte dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yerel mahkemece verilen karar aşağıda açılanan nedenlerle isabetli değildir. Hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında davacılar vekili 14.10.2104 tarihli dilekçesi ile HMK’nun 107 maddesi gereğince davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirerek, alacağın belirli hale geldiğinden bahisle davacıların maddi tazminat istemlerini yükseltmiş, mahkemece artırılan bu miktarlar esas alınarak davacılar yararına maddi tazminata hükmedilmiştir.
Usul hukuku alanında geçerli temel ilke; yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında, derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken diğer bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığıdır.
Dava; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden, çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise, artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak, dolayısıyla da uygulanmayacaktır.
Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü usule ilişkin kanunlar aksine bir kural benimsenmediği takdirde genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu HMK"nun “Zaman Bakımından Uygulanma” başlığını taşıyan 448/1.maddesi de yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir.
Bu madde hükmüne göre, kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde, yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 22.02.2011 gün ve 2011/19-735 E. 2012/93 K. ile 22.02.2012 gün ve 2011/2-733 E 2012/87 K sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda uyuşmazlığın çözümünde, somut olay yönünden; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ve gerekli harçların yatırılması ile tamamlanan dava açılması işleminde, diğer bir ifade ile davanın açıldığı 27.07.2001 tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Buna göre, 6100 sayılı HMK ile hukukumuza giren belirsiz alacak davasına ilişkin hükümlerin, somut uyuşmazlıkta uygulanma imkânı yoktur. (Yargıtay HGK 2013/10-436E-2013/1743K) Hukuki yorum hakime ait olup, davacılar vekilinin 14.10.2104 tarihli dilekçesinin ıslah dilekçesi niteliğinde olduğu açık ve seçiktir.
Bozmadan sonra davacı tarafça yapılan bu ıslaha değer verilip verilemeyeceğine gelince; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 4.2.1948 gün 1944/10 E. 1948/3 K. Sayılı kararında da açıklandığı üzere bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Hal böyle olunca da bozmadan sonraki yargılama aşamasında davacı tarafça yapılan ıslah işlemine değer verilerek davacılar yararına maddi tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Davacı 15.04.2010 tarihli dava dilekçesi ile 2001/103E sayılı davadaki maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından olay tarihi ile 15.04.2010 dava tarihi arasında işleyen faiz alacağının İl Özel İdaresinden tahsili isteminde bulunmuş ve anılan davanın tazminat davası ile birleştirilmesine karar verilerek yargılaması birlikte sürdürülmüştür. Davanın dava dilekçesinde gösterilen taraflar arasında görülmesi kuraldır. Dava açılmakla bu yöndeki işlem tamamlandığından HMK’daki tarafta iradi değişikliğe ilişkin hükümlerinin somut olayda uygulanması imkânı bulunmamaktadır. Öte yandan HMK’nun 297. maddesindeki düzenleme gereği bir davada hükmün davanın tarafları hakkında kurulacağı da ortadadır. Hal böyle olunca, ... 2010/127E sayılı faiz alacağına ilişkin davada taraf olmadığı halde, hüküm altına alınan faiz alacağından davalı ... ile birlikte müteselsilen sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırıdır. Ayrıca 27.01.2001 tarihli dava dilekçesinde konu edilen tazminat miktarları üzerinden faiz alacağı davası açılmış bulunmasına göre, anılan davadaki talepten daha az tazminata karar verilmesi durumunda olay tarihi ile faiz alacağı davası tarihi arasındaki işleyen faizin, daha düşük olan bu tutar üzerinden karara bağlanması gerektiğinin göz ardı edilmesi de isabetsiz olmuştur.
Hükmüne uyulan dairemiz bozma ilamına konu kararda; davacıların manevi tazminat talepleriyle ilgili olarak davacı ... yararına 1.500,00-TL, davacı ... yararına 1.000,00-TL, davacı ... yararına 1.000,00-TL manevi tazminatın davalı ...’ den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte alınarak davacılara verilmesine, İl Özel İdaresi ile ilgili olarak da ... yararına 5.000,00-TL, davacı ... yararına 2.500,00-TL, davacı ... yararına 2.500,00-TL manevi tazminatın (Faizsiz) davalı ... (....) alınarak davacılara verilmesine, karar verilmiş ve bu karar bozma dışı kalmıştır. Hal böyle olunca manevi tazminatın miktarına, hüküm altına alınan manevi tazminatlardan davalıların sorumluluklarına ve faize ilişkin olarak davalılar yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ihlal edilerek, manevi tazminata, faize ve davalıların müteselsilen sorumlu olduklarına karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Öte yandan davacıların Birleşen 2001/144E sayılı davada davalı ... bakımından hüküm altına alınacak tazminatlara dava tarihinden faiz işletilmesini, istedikleri, ... yönelik açılan 2001/103E sayılı ana davada ise hüküm alınacak tazminatlarla ilgili olarak faiz isteminde bulunmadıkları, yargılama sırasındaki faiz istemine ise davalılar tarafından itiraz edildiği görülmektedir. Hal böyle olunca 2001/103E sayılı davadaki dava konusu tazminat istemleri bakımından (Faiz alacağı davasının olay tarihi ile 15.04.2010 tarihi arasındaki döneme ilişkin işleyen faize yönelik olarak açılmış bulunmasına göre) 15.04.2010 tarihinden sonra faiz işletilmesine karar verilmesi talep aşımı niteliğinde olduğu ortadadır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, davalı taraf yararına usuli kazanılmış hakları ihlal eder biçimde, taleple bağlılık ilkesine aykırı ve özellikle bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair içtihadı birleştirme kararı göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı ... İdare vekili ile davalı ...’ nün bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA,Davalı yararına takdir edilen 1.100.00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine
08.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.