Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi,ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 5 parsel sayılı taşınmazda davacının ve dava dışı bir çok kişinin paydaş olduğu, davalı M..’in kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, keza davalı S..’ın da dava tarihi itibariyle taşınmazda bir hakkının olmadığı ve her iki davalının dava konusu taşınmazın ayrı ayrı bölümlerini münferit olarak kullandıkları anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davalı M..’in dava dışı paydaştan kiralama yoluyla taşınmazı kullandığına dair savunmasına Türk Medeni Kanununun 691. maddesi hükmü gözetilmek suretiyle değer verilmeyerek anılan davalı Mümin hakkındaki davanın kabulü kural olarak doğrudur.
Diğer taraftan; davalı S..bakımından da davanın kabul edilmiş olması karar tarihi itibariyle doğru ise de, karardan sonra dosyaya ibraz edilen sicil kaydından davalı S. K..’ün çekişmeli taşınmazda 28.06.2012 tarihinde satış suretiyle 9/800 pay edindiği, böylece dava konusu 5 parselde paydaş haline geldiği, bu davalı bakımından davanın paydaşın paydaş aleyhine açtığı dava şekline dönüştüğü ve Türk Medeni Kanununun 688 ve devam eden maddelerinde öngörülen hükümlerin gözetilmek suretiyle davanın çözüme kavuşturulması gerektiği açıktır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şüyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şüyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; öncelikle, davalı M.ile S.çekişme konusu taşınmazda ayrı ayrı yerleri kullandıkları gözetilerek kimin hangi bölümü kullandığının bilirkişi raporunda belirtilmemiş olması ve buna bağlı olarak da herkesin kendi kullandığı bölümle ilgili olarak belirlenecek ecrimisil, harç ve yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaları gerekirken bu hususun dikkate alınmayarak yazılı şekilde müteselsilen sorumlu tutulmaları doğru değildir.
Öte yandan; davalı S.. dava konusu taşınmazda kayden pay edindiğine göre öncelikle tüm paydaşlar arasında çekişmeli taşınmazda harici bir taksim olgusunun bulunup bulunmadığı saptanmalı, harici bir taksim olgusu varlığının belirlenmesi halinde sonradan pay satın alan kişiyi bağlayabilmesi bakımından Türk Medeni Kanununun 695. maddesi hükmü uyarınca tapuya şerh verilip verilmediğinin tespiti, yok eğer bir taksim bulunmuyorsa tüm paydaşları kapsar şekilde taşınmazın kullanımı bakımından fiili bir durum yaratılıp yaratılmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, böyle bir durumun bulunmaması halinde ise davacı yönünden intifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; yukarıdaki ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Tarafların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.