1. Hukuk Dairesi 2016/12820 E. , 2020/171 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.01.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava; tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı ...’nun önceki eşinden olan çocuklarının mirasbırakanı ...’ya götürdüklerini ve kendisi ile görüştürmediklerini, bu dönemde mirasbırakana ölünceye kadar bakma akdi düzenletilerek taşınmazlarının muvazaalı olarak davalı adına tescilinin sağlandığını ve bu şekilde saklı payına da müdahale edildiğini ileri sürerek tapu iptal-tescil ve ferağ icbar ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 8.000 TL ecirmisile ve davalının taşınmazlardaki miras payına müdahalesinin önlenmesine karar verilmesini istemiş, aşamada ecrimisil ve el atmanın önlenmesi taleplerini atiye terk ettiğini bildirmiştir.
Davalı, ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2005/109 Esas sayılı dosyasında aynı konu ve aynı nedene dayalı olarak açılan davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, tenkis bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğini, hile iddiasının ancak sözleşmenin tarafı olan mirasbırakan tarafından ileri sürülebileceğini, ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı olarak yapılan temlikin tenkise tabi olamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, HMK’nın 140/3. bendinde belirtildiği üzere; ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıklarının, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğunun tutanakla tespit edileceği, bu tutanağın altının, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanacağı ve tahkikatın bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütüleceği düzenlenmiş olup somut olayda ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın "..."nın ilk eşinden olma oğlu ..."nun dava konusu taşınmazları ölünceye bakma sözleşmesi düzenlemek suretiyle kendi adına tescil ettirdiğini, yapılan muvazalı işlemin iptali ile tapu iptali ile miras payı oranında tescilini, gayrı menkullerin kullanımlarından kaynaklı ecrimisil ile taşınmazlara müdahalenin menini talep ettiği, davanın mahkememizce daha önce görülen 2005/109 esas sayılı dava dosyasının takipsizlik sonucu açılmamış sayılmasına karar verilmesi üzerine yeniden ikame edildiğinin bildirildiği görüldü...Tarafların davaya konu taşınmazların mülkiyeti, yapılan temlikin geçerliliği ve tenkis konularında anlaşamadıkları tespit olunarak...’’ şeklinde nitelendirildiği ve tarafların bu hususlara bir itirazda bulunmadığı, HMK."nın 140/3. maddesinin son cümlesi gereğince tahkikatin bu tutanak esas alınarak yürütüleceği gözetildiğinde eldeki davada, davacının muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan ...’nın 24.04.2005 tarihinde öldüğü, geride davacı eşi ..., davalı oğlu ... ile dava dışı çocukları ..., ..., ..., ..., ... ve ...’ın mirasçı olarak kaldıkları, miras bırakanın 30.03.2005 tarihinde 16 parça taşınmazını davalı oğluna ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m. 611). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m.614).
Bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı bir sözleşme türü olup TBK"nun 611. maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan bakım alacaklısının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m.19). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan malvarlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince, ölünceye kadar bakım akdiyle davalıya temlik edilen taşınmazlar yönünden, mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Hal böyle olunca, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/109 Esas sayılı açılmamış sayılmasına karar verilen dosyanın eldeki dosyada delil olarak bildirildiği göz önüne alınarak bu dosyadaki tanık beyanları ile toplanan diğer delillerin birlikte değerlendirilmesi, mirasbırakanın terekesinin tespit edilmesi, taşınmazların davalıya devredildiği tarihteki rayiç bedelleri ile mirasbırakan adına kayıtlı bulunan taşınmazların aynı tarihteki rayiç bedelleri tespit edilerek, davalıya devredilen taşınmazlar ile mirasbırakan adına kayıtlı olan taşınmazlar arasında makul oranın aşılıp aşılmadığının ve mirasbırakanın mal kaçırma iradesinin olup olmadığı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.