
Esas No: 2015/4885
Karar No: 2016/9888
Karar Tarihi: 05.04.2016
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2015/4885 Esas 2016/9888 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin, yol, emeklilik harcırahı, ikramiye, prim, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, asıl davada, müvekkili işçinin iş sözleşmesini emekliliğe hak kazanması sebebiyle feshettiğini, işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, ikramiye, prim, yol ve emeklilik harcırahı alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiş; birleşen davada ise, kıdem tazminatına işlemiş faiz alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Somut uyuşmazlıkta, mahkemece, ödeme sebebiyle kıdem tazminatı alacağı talebinin reddine karar verilmiştir. Ancak, kıdem tazminatı ödemesinin dava tarihinden sonraki bir tarihte yapıldığı hususu gözden kaçırılmıştır. Anılan sebeple, kıdem tazminatı alacağı bakımından, ödeme sebebiyle konusuz kalan talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesis edilmelidir. Ayrıca, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin paylaştırılmasında, talep miktarı davacı lehine değerlendirilmelidir.
3-Dosya kapsamına göre, işyerinde üç ayda bir olmak üzere bir aylık ücret tutarında ikramiye ya da prim adı altında ödeme yapıldığı, söz konusu ödemenin işyeri uygulaması haline geldiği, bu uygulamanın işveren tarafından iç genelge ile 01.10.2007 tarihinde yürürlükten kaldırıldığı, davacı işçinin belirtili tarih itibariyle 4857 sayılı İş Kanunu"nun 22. maddesi uyarınca muvafakatının alınmadığı anlaşılmaktadır. Ancak, taraflar arasında 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren yeni bir iş sözleşmesi imzalanmış olup, söz konusu sözleşmede ücret miktarı düzenlenmiş, ayrıca davacının sözleşmede yazılı ücret dışında herhangi bir ücret talep edemeyeceği kabul edilmiştir. Buna göre, davacının ikramiye (prim) alacağının 01.07.2008 tarihine kadar hesaplanması gerekmektedir. Mahkemece, bu yönün nazara alınmadan 01.07.2008 tarihinden sonraki dönemin hesaplamalara dahil edilmesi hatalı olmuştur.
4-Asıl dava, 31.05.2013 tarihinde ıslah edilmiştir. Mahkemece, ıslah dilekçesi, 28.06.2013 tarihli celsede, davalı vekiline elden tebliğ edilerek, ıslaha karşı beyanda bulunması için gelecek celse tarihi olan 04.10.2013 tarihine kadar süre verilmiştir. Davalı vekili, 30.09.2013 havale tarihli dilekçesi ile ıslaha karşı zamanaşımı def"ini ileri sürmüştür. Mahkemece, ıslaha karşı zamanaşımı def"inin süresinde ileri sürüldüğü kabul edilmiş ise de, ıslaha karşı zamanaşımı def"inin ıslah dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde ileri sürülmesi zorunludur. Mahkemece, bu sürenin uzatılması mümkün değildir. Anılan sebeple, asıl davada, ıslaha karşı zamanaşımı def"inin süresinde ileri sürülmediği kabul edilmelidir. Mahkemenin, def"inin süresinde ileri sürüldüğüne yönelik kabulü isabetsizdir.
5-Yıllık izin ücreti alacağının değerlendirilmesinde, 24.07.1997-25.07.1997 arasında iki gün; 03.10.2000-06.10.2000 tarihleri arasında dört gün izin kullanımına ilişkin sunulan belgeler imzasızdır.İzin defterinde yazılı izin süreleri ise, 2004 yılı ve sonrasına ilişkindir. Bu halde, söz konusu iki ve dört günlük izinlerin kullandırılmadığı kabul edilmelidir. Aksi yönde kabulle sonuca gidilmesi hatalıdır.
27.06.2002-05.07.2002 tarihleri arasında dokuz gün izin kullanımına ilişkin belgede ise, imza bulunmakla birlikte, imzaya itiraz edilmesi karşısında, imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunda inceleme yapılmadan, söz konusu belgede yazılı dokuz günlük izin süresinin kullandırılmış olduğunun kabul edilmesi hatalı olmuştur.
6-Asıl dava, 01.06.2011 tarihinde, birleşen dava ise 12.09.2013 tarihinde açılmıştır. Davalar, 13.09.2013 tarihinde birleştirilmiştir. Asıl dava, davaların birleşmesinden önceki bir tarih olan 31.05.2013 tarihinde ıslah edilmiştir. Birleşen dava ise, 24.10.2014 tarihinde ıslah edilmiştir. Mahkemece, aynı davada iki kez ıslah yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle, birleşen davadaki ıslah dilekçesi nazara alınmadan hüküm tesis edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun, 176/2. maddesinde “ Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir” düzenlemesi mevcut ise de, somut olayda, her ne kadar davalar birleştirilmiş olmakla birlikte, birleşen davaların sadece tahkikatı birlikte yürütülmekte olup, davalar esasen bağımsızlığını sürdürmektedir. Dolayısıyla, asıl davanın ıslah edilmiş olması, birleşen davanın ıslah edilmesine engel değildir. Bu halde, mahkemece, birleşen davadaki ıslah talebinin nazara alınmaması hatalı olmuştur.
Yukarıda yazılı sebeplerden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 05.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.