3. Hukuk Dairesi 2017/14574 E. , 2017/13757 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; evinde elektrik nakil hattında oluşan arızadan dolayı yangın çıktığını, zarardan davalı kurumun sorumlu olduğunu belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 11.202,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; yangının elektrik nakil hattından kaynaklanmadığını, nedensellik bağının bulunmadığını, delil tespiti dosyasına sunulan bilirkişi raporunu kabul etmediklerini ileri sürerek; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davanın 8.500 TL yönünden kabulüne, 2.702 TL yönünden reddine, 8.500 TL"nin olay tarihi olan 02/07/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 06.04.2015 tarihli ve 2014/12888 E., 2015/5591 K.sayılı ilamı ile; "6100 sayılı HMK.nın 400-406.maddeleri (1086 sayılı HUMK.nun 368-374. maddeleri) gereğince; delil tespitinde, "Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir." Delil tespitinin konusunu maddi vakıalar oluşturur ve bilirkişi raporunda belirtilen zarar miktarı davacı lehine kazanılmış hak doğurmaz. Yani, delil tespiti kesin delil niteliğinde değildir. Somut olayda; davacı vekili tarafından, davadan önce yaptırılan delil tespiti dosyasına sunulan bilirkişi raporlarında; davacının evinin ve eşyalarının yangın nedeni ile zarar gördüğü ve zararın miktarı bildirilmiştir. Delil tespiti dosyasının içeriğinden, bu raporun davalı yana tebliğ edildiği, davalı vekilinin yargılam
aşamasında yapılan delil tespitini kabul etmediklerini belirttiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, tespit dosyasına sunulan bilirkişi raporu, davalılar aleyhine bir delil olarak kabul edilemez. Mahkemenin, yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmaksızın, delil tespiti dosyasına sunulan bilirkişi raporlarına dayanarak hüküm oluşturması anılan nedenlerle isabetli bulunmamıştır. Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; içinde elektrik mühendisinin de bulunduğu 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan, davacının, yangın nedeni ile uğradığı maddi zararını belirleyen, Yargıtay ve taraf denetimine elverişli rapor hazırlamalarını sağlamak; oluşacak sonuç dairesinde bir karar vermek olmalıdır. Yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan delil tespiti raporuna dayanılarak hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir." gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; davanın 9.373,97 TL yönünden kabulüne, 2.345,00 TL yönünden reddine, kabul edilen 9.373,97 TL"nin olay tarihi olan 02/07/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dairemizin bozma ilamı öncesinde mahkemece 8.500,00 TL yönünden davanın kabulüne karar verilmiş, bu karar davalı tarafça temyiz edilmiş, bozma ilamına mahkeme uyduktan sonra yeni kararında ise 9.373,97 TL yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. İlk kararı sadece davalı temyiz etmişken ikinci verilen kararda ilk karardaki 8.500,00 TL"yi de aşacak şekilde yeni hüküm kurulması yargılama ve temyizin temel ilkelerinden olan usuli kazanılmış hak kuralının çiğnenmesi mahiyetindedir.
04.02.1959 tarih 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında vurgulandığı üzere bozma kararına mahkemece uyulmuş olması taraflardan biri lehine usuli kazanılmış hak meydana getirir. Bu hakkı ne mahkeme ne de temyiz mahkemesi halele uğratabilir. Çünkü, müktesep hakkın tanınması kamu düzeni düşüncesiyle kabul edilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verildiğine göre bozma ilamında gösterildiği şekilde işlem yapılarak sonucu dairesinde hüküm kurulmalıdır.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Mahkemece, usuli kazanılmış hak kuralı bir yana bırakılarak temyiz eden davalı aleyhine olacak şekilde daha önce hükmedilen 8.500,00 TL"yi aşan şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3-Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. HMK"nın 176.maddesinde (HUMK.83.maddesi) ıslah; "Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir." olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanunun müteakip 177.maddesinde (HUMK.84.maddesi) ise, ıslahın tahkikat bitinceye kadar kadar yapılabileceği öngörülmüş olduğundan ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilme ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen "ıslah"ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 84. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmıştır.
Yine; Yargıtay...... 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E.-2016/1 K.sayılı ilamı ile "Her ne sebeple verilirse verilsin, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine gerek olmadığına" karar verilmiştir.
O halde mahkemece; davalı taraf lehine doğmuş olan usuli kazanılmış hak ile bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususları da göz önüne alınarak karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davalı taraf lehine doğmuş olan kazanılmış usuli hak göz önüne alınmaksızın bozmadan sonra yapılan ıslaha göre hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülmüş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bendde açıklanan nedenle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bendde açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 11.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.