17. Hukuk Dairesi 2009/10734 E. , 2010/1661 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamında özetle; Mahkemece dava ön şartının bulunması halinde İİK.nun 278,279 ve 280. maddeleri yönünden inceleme yapılıp kanun maddelerinde düzenlenen iptal şartlarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek, borcun doğumuda dikkate alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra koşulları oluşmayan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece tasarrufun iptali koşullarının oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar toplanan delillere ve dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde bozma ilamı gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Dava İİK.nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkindir. Aynı yasanın 278/2 maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitlerin bağışlama hükmünde sayılıp iptale tabi olacağı, 283/2 maddesinde de borçlunun lehine tasarruf yaptığı üçüncü kişinin iktisap ettiği mal veya hakkı başka bir kişiye devretmiş ve bu dördüncü kişinin iyi niyetli olması halinde mahkeme üçüncü kişiyi davacının alacağından fazla olmamak üzere elinden çıkardığı malın değeri nisbetinde tazminata mahkum olunacağı hükme bağlanmıştır. Somut olayda;
1)Tasarrufa konu edilen 2659 ada 23 sayılı parsel üzerindeki 4 nolu daire 21.09.1999 tarihinde borçlu davalılardan ... tarafından üzerindeki 3 milyar TL. tutarındaki ipotek ile birlikte 4 milyar TL. bedelle dava-
lılardan ...’a satılmış, ... tarafından da aynı ipotek bedeli ile yükümlü olarak 5.500.000.000 TL bedelle 07.03.2000 tarihinde ...’e satılmış, ...’de 18.09.2002 tarihinde üzerindeki ihtiyati haciz şerhi ile birlikte davalılardan ...’a satmıştır. Yerinde yapılan keşif sonucu bilirkişi kurulunca verilen rapordan bu dairenin borçlu davalı tarafından ...’a satıldığı tarihteki gerçek değerinin 18 milyar TL., ... tarafından davalı ...’e satıldığı tarihteki gerçek değerinin ise 27 milyar TL. olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda borçlu tarafından davalı ...’e yapılan satış işleminde ipotek bedeli satış bedeline eklenmesi halinde dahi ivazlar arasında bir mislini aşan fark bulunması nedeniyle yapılan tasarrufun İİK.nun 278/2 maddesi uyarınca bağışlama hükmünde olması, ...tarafından davalı ...’e yapılan satışın ise satışların kısa aralıklarla yapılması, ...’in dava konusu edilen diğer taşınmazlardan bir kısmını da üzerindeki ipoteklerle birlikte satın alması karşısında borçlu davalının mali durumu ile alacaklılardan mal kaçırma kastını bilebilecek kişilerden olduğunun anlaşılması ve taşınmazı en son satın alan davalı ...’ın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması nedeniyle davalılardan ... ve ...’in taşınmazı elinden çıkardıkları tarihlerdeki gerçek değeri oranında ve davacının alacak ve ferileri ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
2)Tasarrufa konu edilen 2659 ada 23 sayılı parsel üzerindeki 7 nolu daire borçlu davalı ... tarafından 21.09.1999 tarihinde 6 milyar TL. bedelle davalılardan ...’a satılmış daha sonra cebri icra yolu ile 02.07.2002 tarihinde ... ’e, onun tarafından da aynı tarihte ...’ya satılmıştır. Bilirkişi kurulunca verilen raporda bu dairenin borçlu davalı tarafından davalılardan ...’a satıldığı tarihteki gerçek değerinin ise 30 milyar TL. olduğu belirtilmiştir. Bu durumda mahkemece taşınmazın 3. kişi ... ’in elinden çıkmasına neden olan icra dosyasının getirtilerek kim veya kimlerin borcu nedeniyle taşınmazın cebri icra yolu ile satıldığının belirlenmesi, borçlu tarafından taşınmazın davalı ...’e yaptığı satış sırasında resmi akit tablosunda gösterilen satış bedeli ile bilirkişiler tarafından belirlenen gerçek değer arasında bir mislini aşan fahiş fark bulunması nedeniyle olayda İİK.nun 278/2 maddesinin uygulama yeri olup olmadığının tartışılması ondan sonra hasıl olacak
sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken bu taşınmaz yönünden de yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.
3)Dava konusu edilen 2134 ada 109 sayılı parsel üzerindeki 1 nolu dükkan üzerindeki bir adet 3 milyar TL, bir adet 15 milyar TL ve dava konusu 4 nolu dükkan ile müşterek bir adet 30 milyar TL. ipotek ile birlikte 6 milyar TL bedelle, 4 nolu dükkan ise bir adet 750 milyon TL, bir adet 2.500.000.000 TL, bir adet 15 milyar TL ve 1 nolu dükkanla müşterek 30 milyar TL. tutarındaki ipoteklerle birlikte 9 milyar TL. bedelle borçlu ... tarafından 28.01.2000 tarihinde davalılardan ...’e satılmış onun tarafından da 26.10.2000 tarihinde davalılardan Şenol ve ...’a satılmıştır. Yerinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi kurulu raporunda 28.01.2000 tarihinde 1 nolu dükkanın gerçek değerinin 8.500.000.000 TL, 4 nolu dükkanın gerçek değerinin 13 milyar TL. olduğu, 26.10.2000 tarihinde 1 nolu dükkanın gerçek değerinin 12 milyar TL, 4 nolu dükkanın ise 16 milyar TL, olduğu belirlenmiştir. Bu durumda bu taşınmazların üzerindeki ipotekler dahil edildiğinde değerlerinin çok üzerinde bedellerle satın alınmasının hayatın olağan akışına uygun bulunmaması ve davalı ...’in taşınmazları elinden çıkarmış olması, taşınmazları elinde bulunduran Şenol ve ...’ın kötü niyetinin kanıtlanamaması nedeniyle İİK.nun 283/2 maddesi uyarınca davalı ...’in taşınmazları elinden çıkardığı tarihteki gerçek değerleri oranında ve davacının alacak ve ferileri ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmesi gerekirken bu taşınmazlar yönünden de davanın reddine karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir kabulü ile hükmün yukarda açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 25.2.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.