Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan tüm delillerden; miras bırakan R.K.ın 42 ve 158 parsel sayılı taşınmazlarını 11.08.2009 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği, murisin 01.10.2009 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak 02.12.1964 tarihinde evlendiği ikince eşi M. ile ilk eşinden olma çocukları olan davacıların kaldıkları anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, davalı taraf ise, miras bırakanın ölümünden önce hastanede kaldığını, tedavi giderleri için paraya ihtiyacının bulunduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213.( 6098 sayılı TBK"nin 237. maddesi) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.
Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamından; davalının, miras bırakanın ikinci eşinin ilk evliliğinden olma oğlunun oğlu (torunu) olduğu, murisin ekonomik ve sosyal durumunun iyi olduğu, çok sayıda taşınmazının bulunduğu, satışa gereksinim duymadığı, hastalandığı dönemlerde bütün çocuklarının yanısıra davalı ile davalının babasının bakıp ilgilendikleri, getirtilen tedavi evraklarından Bağkurlu olup sağlık güvencesinin bulunduğu, taşınmazları satıştan önce davalının babası M.Y."ın işlettiği, murisin ölümünden sonra eşine davalının babasının baktığı ve bedeller arası fark bulunduğu, öte yandan; temliklerin miras bırakanın ölümünden 50 gün önce gerçekleştirildiği halde, terekeden para çıkmadığı, davalının bedel ödediğini kanıtlayamadığı, tedavi masrafları için satışların yapıldığı savunulduğu halde, miras bırakanın Bağ-Kur tarafından karşılanmayan sağlık harcamasının bulunduğunun da ortaya konulamadığı görülmektedir.
O halde, belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın çekişmeli taşınmazları davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacılar vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.2.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.