1. Hukuk Dairesi 2016/15387 E. , 2020/411 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılardan ... vekili tarafından süresinde duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.01.2020 Perşembe günü saat 10.15"de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, ... 2.Noterliği’nin 23.10.2014 tarihli vekaletnamesi ile vekil tayin ettiği davalılardan ...’ın vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle adına kayıtlı ... parsel numaralı taşınmazı diğer davalı ...’a satış yolu ile temlik ettiğini, satış işlemini sonradan öğrendiğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ederek kendisini zarara uğrattıklarını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., dava konusu taşınmazı davacı tarafından diğer davalıya verilen, içeriğinde satış yetkisi de bulunan vekaletnameye dayanarak 350.000 TL bedel karşılığında satın aldığını, diğer davalı ... ile aralarında herhangi bir tanışıklığın bulunmadığını, davacının iddialarının yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, diğer davalı ... katıldığı duruşmada, dava konusu taşınmazın bedeli olarak 350.000 TL’yi davalı ...’dan elden aldığını,ancak davacıya ödemediğini beyan etmiştir.
Mahkemece, dava konusu satış işleminin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacının ... 2.Noterliği’nin 23.10.2014 tarihli vekaletnamesi ile dava konusu taşınmazın satış işlemleri için vekil olarak tayin ettiği davalılardan ...’ın, davacı adına kayıtlı çekişme konusu ... parsel sayılı taşınmazı diğer davalı ...’a 10.11.2014 tarihli satış işlemi ile temlik ettiği, daha sonra yine ... 2.Noterliği’nin 23.12.2014 tarihli azilnamesi ile davalı ...’ın vekalettten azledildiği, davalı ... tarafından dava konusu taşınmazın bedeli olarak diğer davalıdan alınan 350.000 TL nin davacıya verilmediğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; 4721 sayılı TMK’nın 6. maddesi ile 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Davacı ve davalı taraflar tanık deliline dayanmalarına rağmen, mahkemece tanık isimlerini bildirmesi için taraflara usulüne uygun süre verilmemiştir.
Öte yandan, davalı vekil ...’ın satış bedeli olarak 350.000 TL’yi diğer davalıdan aldığı ancak davacıya vermediği savunması üzerinde durulmamştır.
Hal böyle olunca, taraflara tanıklarını bildirmesi için usulüne uygun süre verilmesi, bildirilmesi halinde tanıkların dinlenmesi ve toplanan diğer deliller ile birlikte yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket edip etmediklerinin ve davacının zararlandırılıp zararlandırılmadığının tespit edilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, mahkemece yapılan keşif neticesinde hazırlanan bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın bedeli 235.380 TL olarak belirlenmiş olup, bu değer üzerinden harcın tamamlanması gerekirken, eksik harç ikmal edilmeden yargılamaya devam edilip karar verilmesi de isabetsizdir.
Davalı ...’ın yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.