11. Hukuk Dairesi 2018/5747 E. , 2019/2162 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 18/01/2017 tarih ve 2015/327 E.- 2017/20 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nce verilen 26/10/2017 tarih ve 2017/525-2017/686 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketle akdettiği 07.09.2009 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesiyle davalı şirket nezdinde genel müdür sıfatıyla çalışmaya başladığını, davalı şirketçe iş sözleşmesinin 19.03.2010 tarihinde şirketin kapanacağı bahanesiyle haksız olarak feshedildiğini, iş sözleşmesinin 8. maddesinin, işçinin herhangi bir nedenle işten çıkarılması veya ortaklığın sürdürülememesi halinde işten çıkarıldığı tarihten itibaren 6 ay süreyle maaş ve her türlü sosyal haklarının şirket ortaklarının sorumluluğunda olduğu ve ortakların bu miktarı nakit olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği hükmünü haiz olduğunu, davalı şirket ve ortaklarının iş sözleşmesinin feshine rağmen sözleşmeyle taahhüt ettikleri ücret alacağını ödememesi üzerine davalılar aleyhine giriştikleri takibin itiraz üzerine durduğunu ileri sürerek, itirazın iptalini ve asıl alacağının %40 oranında icra inkar tazminatının davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalı şahıs vekili, müvekkilinin davacı ile davalı şirket arasında akdedilen sözleşmenin tarafı olmadığını, bu nedenle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirketçe cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı ...’ın iş sözleşmesinin tarafı olmadığı, bu nedenle adı geçene husumet yöneltilemeyeceği, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı şirketçe haksız olarak feshedildiği, davacı yanın sözleşmenin 8.maddesini, fesih halinde ve fesih anında toplam 6 aylık ücretin muaccel olacağı, fesih tarihinde 6 aylık ücret istenebileceği şeklinde bir yorum atfederek talepte bulunduğu ancak, anılan maddenin böyle bir yoruma müsait olmayıp, davacının ancak 6 ay süre geçmesiyle birlikte 6 aylık ücrete hak kazanabileceği, huzurdaki davanın itirazın iptali davası olduğu, bu nedenle icra takip tarihindeki koşullara göre değerlendirme yapılması gerektiği,sözleşmenin Mart 2010 tarihinde feshedildiği, takibin ise 10/06/2010 tarihinde başlatıldığı, bu durumda davacının sadece Nisan ve Mayıs 2010 dönemlerine ilişkin 2 aylık ücrete hak kazanacağı, davacının talebinin cezai şartın tahsili niteliğinde olup, yargılamayı gerektirdiği bu nedenle icra inkar tazminatı koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle, davalı şahıs hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, davalı şirket hakkındaki davanın ise kısmen kabulü ile, icra takibine itirazın kısmen iptaline, takibin 14.000,00 TL asıl alacak üzerinden devamına ve icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 8. maddesinin, iş akdinin sona ermesi halinde, sona erme tarihinden itibaren her ay ve altı ayı geçmemek üzere işçiye aylık ücret ödeneceği şeklinde yorumlanmasının madde metni içeriğine uygun düşmediği, söz konusu maddeyle düzenlenen 6 aylık sürenin işçinin işten çıkarılması halinde talep edebileceği tazminat miktarının hesaplanması amacını taşıdığının madde metninden anlaşıldığı, zira, anılan maddenin baş kısmında işçinin aylık net ücretinin belirlendiği, işçinin iş akdi davalı şirket tarafından haksız bir şekilde feshedildiğine göre davacının altı ay üzerinden ücret almaya hak kazandığı, belirtilen nedenlerle, ilk derece mahkemesince icra takibine itirazın 42.000,00 TL üzerinden iptal edilmesi gerekirken fesih tarihinden takip tarihine kadar geçen iki aylık süre için tespit edilen miktar üzerinden itirazı iptal etmesi dosya içeriğine uygun düşmediği, davalı şahıs hakkındaki davanın husumetten ret edilmesinde ve icra inkar tazminatına hükmedilmemesin de ise usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle, davalı şahıs hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, davalı şirket hakkındaki davanın kabulü ile, takibin 42.000,00 TL asıl alacak üzerinden devamına ve icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
1- 6100 sayılı Kanun"un Geçici 3. maddesi 2. fıkrası “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.” hükmünü haizdir. İlk derece mahkemesince yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.01.2017 tarihli karar, her ne kadar bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra verilmiş ise de, davaya konu uyuşmazlık bakımından İstanbul Anadolu 22. İş Mahkemesi tarafından verilen 21.04.2014 gün ve 2013/368 Esas-2014/21 Karar sayılı görevsizlik kararı evvelce Yargıtay 9. H.D’nin 06.11.2014 gün, 2014/24264 Esas-2014/33094 Karar sayılı ilamıyla Yargıtay incelemesinden geçmiş olup, anılan Kanun maddesi uyarınca hükmün temyiz kanun yolu incelemesine tabi olduğu açıktır. Bu meyanda, ilk derece mahkemesince kararın hüküm kısmında istinaf kanun yolunun gösterilmiş olması da sonucu değiştirmeyecektir. Buna göre, dosyanın gönderildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince, ilk derece mahkemesi kararına yönelik kanun yolu incelemesi talebini içeren dilekçenin, temyiz istemine ait olduğunun kabulü ile dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilip istinaf başvurusuyla ilgili karar verilmesi doğru görülmemiş, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin kabulü ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 26.10.2017 tarih, 2017/525 Esas ve 2017/686 Karar sayılı ilamının bozulup kaldırılarak, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin incelenmesi gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarına gelince, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 26.10.2017 tarih, 2017/525 Esas ve 2017/686 Karar sayılı ilamının BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) no"lu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarının reddi ile, usul ve yasaya uygun bulunan ilk derece mahkemesi kararının ONANMASINA, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 13,00 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 25/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.