3. Hukuk Dairesi 2020/6087 E. , 2021/6681 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, davalının ...’nda 5393 sayılı Belediye Kanunu ’nun 49.maddesine göre kısmi zamanlı olarak çalıştığını, ilgili genelge maddeleri doğrultusunda yapılan incelemeye göre 12/06/2014-09/07/2014 tarihleri arasında davalıya fazla ücret ödemesi yapıldığının tespit edildiğini, bu şekilde belirlenmiş kamu zararının toplam 52.570,64 TL olduğunu, belirlenen bu rakamın zararın oluştuğu tarihten itibaren hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava, davacı belediyede kısmi zamanlı olarak çalışan davalıya fazla ödendiği iddia edilen sözleşme ücretlerinden kaynaklı ortaya çıkan kamu zararının tahsili talebine ilişkindir. Yargılama sırasında alınan 22/03/2016 havale tarihli bilirkişi raporunda, genelgede ücret ile ilgili tavan getirilmiş ise de söz konusu Belediye Kanunu ’nun 49/4 maddesinde ücretin tavanının bütün ödemelerin yarısını geçemeyeceğinin düzenlenmiş olduğu ancak burada bütün ödemelerden ne kast edildiğinin belli olmadığı, söz konusu genelgelerin doğru ve ayrıntılı bir hesaplama içermediği, davalının bu zararının oluşumunda hukuka aykırı bir davranışı ve kusurunun tespit edilmediği için bu paranın kendisinden geri istenmesinin hukuki bir dayanağının olmadığı, bu nedenle açılan davanın hukuken yasal bir temeli olmadığından davanın reddedilmesi gerektiği, Mahkeme aksi kanaatte ise davacının davalıdan isteyebileceği tutarın 39.151,88 TL olduğu, bu şekilde kamuya ödenen bir paranın tekrardan davalıdan istenmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması şart olup, bu husus Anayasanın 141/3, HMK.nun 294 ve devamı maddelerinde açıkça hükme bağlanmıştır. Mahkeme kararının hukuk’a uygun olup olmadığı ancak kararın gerekçesi ile denetlenebilir. Hakim, tarafların sunduğu maddi vakaların hukuki niteliğini, bir başka değişle hukuki sebepleri kendiliğinden araştırıp bulmak ve hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklamak zorundadır.
Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s. 472). Hâkim, tarafların sunduğu maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Anayasanın 141. maddesi gereğince de bütün mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olmalıdır. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Mahkeme kararının “gerekçe” bölümünün incelenmesinde, mahkemece, bilirkişi raporundaki farklı iki kanaate ilişkin bölümler aynen gerekçeye aktarıldığı ancak hangi kanaatin esas alındığına ilişkin bir açıklamanın yapılmadığı gibi hükmedilen sonuca nasıl ulaşıldığı da anlaşılamamaktadır. Öyle ki, mahkemeyi hüküm fıkrasında yer alan şekilde karar vermeye yönelten hukuk kurallarının ve nedenlerinin belirtilmediği anlaşılmaktadır. Oysa 6100 sayılı HMK 294 ve 297 maddelerinde hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış; 6100 sayılı HMK 297/son maddesi gereğince; hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerinin yer alacağı belirtildikten sonra, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olduğu belirtilmiştir. Mahkemece gerekçe olarak belirtilen açıklamalar çelişkili ifadeler içermekle beraber, bilirkişi raporundaki ifadelerin tekrarlanmak suretiyle karara aktarılmış olması da doğru değildir. İlgili kararın temyiz aşamasında denetlemeye elverişli bir gerekçe oluşturmadığı sebebi ile dosyadaki deliller değerlendirilerek denetime elverişli bir gerekçe ile hüküm kurulması gerekmekte olup hükmün bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.