Esas No: 2014/20972
Karar No: 2016/676
Karar Tarihi: 25.01.2016
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/20972 Esas 2016/676 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne, davalılardan ... yönünden davanın kabulü ile, davalı... ile.... yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinde "hüküm sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." hükmü öngörülmüştür. Hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması kamu düzeniyle ilgilidir.
Davacı Kurum, 10.06.2011 tarihli trafik-iş kazasında vefat eden sigortalısının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler nedeniyle uğranılan Kurum zararının davalılardan sigortalının içinde bulunduğu tırı sevk ve idare eden davalı ..., kazalının işvereni .... tırın sigortacısı olan ....’den tahsilini istemiş iken, yargılama arasında kazaya karışan aracı sigorta ettiren araç sahibi lehdar ...’yi de davaya dahil etmiş olduğu anlaşılmakta ise de, davacı Kurumun bu davalı bakımından ne gibi bir talepte bulunduğu, ıslah dilekçesi ile de bu davalı ... diğer davalılardan talebinin ne olduğu net olarak belirlenmeksizin,başka bir deyişle dava dilekçesi ile ıslah dilekçesi arasındaki uyumsuzluk giderilmeksizin, hangi davalı hakkında ne miktarda tutarın reddedilip, hangi kısmın kabul edildiği hususu, aynı şekilde ... hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi isabetsizdir.
Mahkemece öncelikle davacı Kurum avukatı HMK’nun 31’inci maddesi kapsamında isticvap edilerek hangi davalıdan neyi hangi yasal dayanak ile talep ettiği hususunda açıklama istenildikten sonra ıslah dilekçesi de göz önünde bulundurularak ve HMK’nun 297’nci maddesine uygun şekilde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Dava 10.06.2011 tarihli trafik-iş kazasında vefat eden sigortalısının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler nedeniyle uğranılan Kurum zararının davalılardan tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunudur.
5510 sayılı Kanunun “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İle Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile davalıların Kurumun rücu alacağından sorumluğu ancak kusurunun varlığı halinde mümkündür.
Kusur raporlarının, 5510 sayılı Yasanın 21., 4857 sayılı Yasanın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 vd maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 sayılı Yasanın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar...” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Diğer taraftan, tarafları ve konusu farklı olan sigortalının açtığı tazminat dosyasında verilen karar, rücuan tazminat davalarında kesin hüküm teşkil etmez. Dolayısıyla o dosyada alınan kusur raporu da eldeki davada kesin delil teşkil etmeyecektir. Şayet, kesinleşmiş ise ancak, güçlü delil teşkil edebilir. Nitekim bu husus, Yargıtay"ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu
ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkûmiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Eldeki davada mahkemece yapılan yargılamada olay nedeniyle tazminat davasının varlığı araştırılmamış olup, hangi davalı hakkında 5510 sayılı Yasanın rücuan tazminata ilişkin hükümlerinden hangi maddesine dayalı olarak hüküm kurulduğu anlaşılamadığı için, bu durum hükmün infazında tereddüt yaratacağı gibi, ileride açılacak ek davalarda da hangi davalı hakkında hangi hükme dayalı olarak nasıl karar verileceği hususunda tereddüte yol açacaktır.
O halde, Mahkemece, öncelikle davanın yasal dayanakları belirlenmeli ve Borçlar Kanununun 74. maddesi uyarınca hukuk hâkiminin, kesinleşmiş ceza kararına konu maddi olgularla bağlı olup, ceza yargılaması sürecinde belirlenen kusur oranlarıyla bağlı olmadığı gözetilerek, öncelikle kazanın nasıl olduğunu belirleyen ceza davasındaki maddi olguları dikkate alarak ve ceza alan tüm şahıslar bakımından kusur irdelemesi yapan, usulüne uygun şekilde rapor alınıp irdelenmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
3-5510 sayılı Kanunun “İş Kazası ve Meslek Hastalığı ile Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile tazmin sorumlularının Kurum karşısındaki sorumluluğu bir tavanla sınırlandırılmış olup, bu sorumluluk “...sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı…” bulunmaktadır. Maddenin açık hükmü karşısında; ilk peşin sermaye değerli gelirin, Kurum yararına tazmini mümkün kısmının belirlenebilmesi için gerçek zarar tavan hesabı yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Gerçek zarar hesabı tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılmalı, sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmiş ise bedensel zarar hesabı, ölümü halinde destekten yoksun kalma tazminatı (Borçlar Kanununun 45-46, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 54-55. maddeleri) hesabı dikkate alınmalıdır.
Gerçek zarar hesaplanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerekir. Anlaşılacağı üzere rücu alacağından sorumluk belirlenirken gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerleri ile yargılamada yöntemince
hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutarın hükme esas alınması gerekir.
Gerçek zarar miktarı; işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Sigortalı veya hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; ....i’nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunun 2012/32 sayılı Genelgesiyle de ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında anılan tablolarının uygulanmasına geçilmiştir. Gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH2010 tablosunun bakiye ömrün belirlenmesinde esas alınması gerekecektir.
İşçinin 60 yaşına kadar aktif dönemde günlük net geliri üzerinden, 60 yaşından sonra bakiye ömrü kadar pasif dönemde asgari ücret üzerinden, her yıl için ayrı ayrı hesaplama yapılacağı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. İşçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanmakta, bilinmeyen dönemdeki kazancı ise; önceki uygulamalarda yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulmakta idi. Tazminatların peşin olarak hesaplanması, buna karşılık gelirin taksit taksit elde edilmesi, bu nedenle peşin belirlenen tazminatın her taksitte ödenen kısmın bakiyesinden faiz geliri elde edileceğinden sermayeye ekleneceği nazara alınarak, tazminata esas gelire artırım ve iskonto uygulanmaktadır. Peşin sermayeden elde edilecek yarar reel faiz kadardır. Buna göre önceki uygulamalardaki gibi %10 artırım ve iskonto oranı yerine, enflasyon dışlanarak, değişen ekonomik koşullar ve reel faiz oranları nazara alınıp, Sosyal Güvenlik Kurumu ilk peşin sermaye değeri hesaplamalarına paralel olarak %5 oranının uygulanması hakkaniyete uygun olacaktır.
Gerçek zarar hesaplanması yönteminde, hak sahibi eşin kalan ömür süresi daha uzun olsa bile, destek süresi, sigortalının kalan ömrü ile sınırlı olup çocuklardan erkeğin 18, ortaöğretimde 20, yükseköğretim durumunda 25 yaşını doldurduğu tarih itibarıyla gelirden çıkacağı kabul edilmeli, evlenme tarihine kadar gelire hak kazanacağı belirgin bulunan kızın, aile bağlarına, sosyal ve ekonomik duruma, ülke şartlarına ve yörenin töresel koşullarına göre evlenme yaşı değişkenlik arz ettiğinden bu konuda ... bölgelere göre hazırlanan istatistiklerden yararlanılmalıdır.
Gelirin yansıma oranına gelince; 5510 sayılı Kanunun 19 ve 34. maddeleri uyarınca, ölenin gelirinin % 70’i dağıtıma esas tutulmalı, çocuk yoksa bu meblağın % 75’i eşe bağlanmalıdır. Çocuk varsa eşin payı (% 70 üzerinden) % 50’ye düşmeli, her bir çocuk için % 25 gelir bağlanmalıdır.
Eldeki davada ise; gerçek zararın yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde belirlenmesi ve ilk peşin değerli gelirle karşılaştırılması sonucu düşük olanın kusur karşılığına isabet eden miktarına karar verilmesi gereği gözetilmeksizin gerekirken, yasal dayanaklar belirlenmeksizin hesap ve denetime elverişli olmayan yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak yanılgılı değerlendirme ile yetersiz hesap
raporunda belirlenen gerçek zarar esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
4-Davacı Kuruma, anılan madde ile tanınan rücû hakkı kapsamında tazmin sorumlularının sigortalı ya da hak sahiplerine yapmış oldukları ödemelerin rücû alacağından düşülmemesi gerekmekte ise de; Sigorta Şirketleri"nin 2918 sayılı Kanun kapsamında poliçeye dayalı akdi sorumluluğu nedeniyle poliçe limitini teşkil eden miktar, Kurumun rücû davasından önce sigortalı ya da hak sahiplerine ödediğinin geçerli belgelerle kanıtlanması durumunda; Sigorta Şirketlerinin mükerrer ödeme ile karşı karşıya bırakılmaması bakımından ödediği miktar kadar sorumlu tutulmaması gerekir.
Ayrıca, 2918 sayılı KTK"nun 98/1, 99/1 inci maddeleriyle Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi Genel Şartları"nın B-2-b. maddesi uyarınca yazılı şekilde bir başvurunun varlığına karşın gerekli ödemenin yapılmaması halinde, davalı şirketin anılan düzenlemede öngörülen 8 işgünlük yasal sürenin sonunda temerrüde düşeceği, gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvurulması ya da hiç müracaatın bulunmaması halinde ise sigorta şirketinin temerrüdü söz konusu olmadığından, faiz başlangıcının icra takibine girişilmişse takip tarihi, dava açılmışsa dava tarihi olarak kabul edilmesi gerekecektir.
Eldeki davada ise davalılardan ....’nin poliçe düzenlemediği gerekçesi ile bu davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmiş ise de; dosya arasında bir takım poliçeler mevcut olmakla, motor ve şasi numaraları kontrol edilmek suretiyle kazaya karışan aracın tır ve dorsesinden oluştuğu dikkate alınarak ayrı ayrı poliçelerinin ve hatta ihityari olarak filo kasko poliçelerinin olup olmadığı araştırılmalı, öncelikle Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası kapsamında, sonra ise İhityari kasko poliçesi kapsamında davalı .... hakkında sorumluluğun varlığı hususunda yeterlli araştırma yapılmaksızın karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
5-Sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri, sigortalının/hak sahibinin yaşı, gelirin kesilme olasılığı ve iskonto oranı gözetilerek belirlenen tutarı ifade etmektedir. 5510 sayılı Yasa"nın 54. maddesi ise, "malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümü, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı verilir." düzenlemesini içermektedir.
Eldeki davada ise dosya arasındaki belgelerden ilk peşin değerler tablosunda bir eksiltmenin bulunması karşısında, hak sahiplerine ölüm geliri yanında ölüm aylığı bağlanıp bağlanmadığı hususunda tereddüt oluşmakla, bu hususun davacı kurumdan sorulması ile dava konusu edilen gelirlerin, 5510 sayılı Yasa’nın 54. madde uyarınca indirildiğinin anlaşılması halinde; 5510 sayılı Yasa’nın 54. madde uyarınca indirilmiş hali üzerinden hesaplanan ilk peşin sermaye değerli gelir miktarı dikkate alınarak kurum alacağının belirlenmesi gereklidir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca, meydana gelen iş kazası nedeniyle sigortalının gerçek zarar miktarı hesaplanarak, gerçek zarar ile 5510 sayılı
Yasa"nın 54. maddesi uyarınca bulunacak ilk peşin sermaye değerli gelir miktarlarının karşılaştırmak suretiyle düşük olan tutarın kusur karşılığına hükmetmek gereği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, Mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle davacı kurumdan hangi davalı hakkında hangi yasa maddesine dayalı olarak yasal dayanaklarının da belirtilmesi suretiyle talebinin ne olduğu hususunda açıklama istenilmesi, olay hakkında tarafların 3. kişi veya işveren olup olmadıkları hususunun netleştirilmesi ile ceza davası da dikkate alınarak, olayın meydana geliş şekli dikkate alınarak olay hakkında tarafların alması gereken önlemlerin neler olduğu hususunda açıklayıcı ve denetime elverişli bir kusur raporu aldırılması, davalılar hakkındaki yasal dayanaklar net olarak belirlendikten sonra kanun hükümleri ve özellikle 5510 sayılı Yasanın 21’inci maddesinin 4’üncü fıkrası çerçevesinde uygun bir hesap bilirkişisinden hesap raporu aldırılmak suretiyle tüm davalılar hakkında infaza elverişli şekilde bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları gözardı ederek eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.01.2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.