10. Hukuk Dairesi 2014/20745 E. , 2016/685 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, 23.01.2011 tarihinde meydana gelen trafik iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan tedavi ile cenaze masrafları nedeniyle oluşan kurum zararının davalılardan 5510 sayılı Yasa gereğince müştereken ve müteselsilen tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısman kabulüne, davalılardan ... ve G ......Sigorta A.Ş. hakkında açılan davanın reddine, 50.404,33 TL PSD"li gelirin onay, 160,56 TL tedavi giderinin ve 328,00 TL cenaze giderinin sarf ve ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle birlikte davalılar ... ve E...... Sigorta A.Ş.’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, (sigorta şirketi yönünden poliçenin limiti ile sınırlı olmak şartıyla ve dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline) karar verilmiştir.
Hükmün, davacı kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-23.01.2011 tarihinde meydana gelen trafik-iş kazası nedeniyle açılan bu davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 21. maddesidir.
Davada somutlaşan olayda; davacı Kurum, yukarıda anılan yasa maddesi uyarınca trafik-iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ile sigortalıya vefatından önce yapılan tedavi giderleri ile bilrikte cenaze giderinden oluşan yardımların "üçüncü kişi" sıfatıyla davalılardan müteselsilen tahsilini istemiştir.
5510 sayılı Kanunun 21’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, üçüncü kişinin sorumluluğu düzenlenmekte olup; buna göre, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilebilecektir.
Üçüncü kişinin rücu alacağından sorumluluğu kusur sorumluluğu esasına dayanır. Bir başka ifadeyle; üçüncü kişi, ancak kusurlu bir hareketinin varlığı halinde rücu alacağından sorumludur.
İş kazası, meslek hastalığı ve hastalığın üçüncü kişinin kusuru sonucunda meydana gelmesi halinde rücu edilecek miktar; sigortalı ya da hak sahiplerine yapılan ödemelerin tümünün, bağlanacak gelirlerin ise başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının kusur karşılığından oluşmaktadır.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla sebebiyet vermeleri halinde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62’nci (818 sayılı Mülga Borçlar Kanununun 50 ve 51) maddeleri uyarınca teselsül hükümlerine göre birlikte sorumlulukları söz konusu olacaktır. Bu halde, Türk Borçlar Kanunu’nun 62’inci maddesi uyarınca kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkı baki kalmak koşuluyla, her bir sorumlu yönünden kusurlarına düşen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına hükmedilebilecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; peşin sermaye değerli gelirler bakımından, Mahkemece, üçüncü kişi olan davalıların sorumluluğunun; sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin değerli gelirin yarısının, kusur karşılığını oluşturan tutar kadar olduğu gözetilmeksizin ve kurumdan gelen peşin değerlere kusur uygulanmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Tedavi giderlerinin rücuan tahsili istemine ilişkin olarak ise;
Yasa koyucu tarafından, 25.02.2011 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren, 13.02.2011 tarih 6111 sayılı Yasa"nın 59. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98. maddesi değiştirilmiş, anılan değişiklik ile trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı esası getirilmiştir.
6111 sayılı Kanunun, yayımı tarihinde yürürlüğe giren Geçici 1. maddesi ile, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedelleri, yine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı belirtilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85/1 maddesine göre “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” 91. maddesine göre de “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” Eldeki davada, tedavi giderleri kapsamında, sigorta şirketinin, Güvence Hesabının, sürücünün ve işletenin, zorunlu olarak sigorta teminatına bağlanması nedeniyle yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile sona erdirilmiş bulunmaktadır.
Bu haktan, sigorta sözleşmesinin tarafı olan işleteni ve sürücülerin yararlanması gerekmekte olup, poliçe limiti kapsamında kalan tedavi giderleri nedeniyle sorumlulukları sona erecektir. Sigorta sözleşmesinin sağladığı teminattan yararlanmayanlar bu haktan yararlanamazlar. Ancak, zorunlu sigorta teminat tutarlarını aşan tedavi giderlerinin, zarara sebep olan veya hukuken sorumlu olanlar tarafından karşılanacağı, bu kişiler yönünden poliçe limitini aşan kısım yönünden sorumluğun devam edeceği de kabul edilmelidir.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca, tedavi giderleri kapsamında kalan ödemelerden dolayı davalıların sorumluluğunun ortadan kalkıp kalkmadığı hususu irdelenmeksizin karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2)-Diğer taraftan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkûmiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof. Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün ...../....–..... Esas, ....../.... Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve ....../....–.... Esas, ...../... Karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve ...../...–.... Esas, ..../.... Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemeyecektir.
Eldeki davada da, davalılardan ... hakkında çalışma yapılan yerde koyulması gereken reflektörün olay yerinin 150 mt.uzağı yerine 15 mt.uzağına koyulması nedeniyle ceza davasında bir suç duyurusu yapıldığı görülmekte olup, mahkemece bu duyurunun sonucu ve kesinleşen ceza davasında belirlenen maddi olgular nedeniyle bağlı olunduğu dikkate alınarak olayın meydana geliş şekli de dikkate alınarak, olayın gerçekleştiği iş kolunda uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden uygun bir kusur raporu aldırılmak, sonrasında ise davacı kurum zararının 5510 sayılı Yasanın 21"inci maddesinin 4 üncü fıkrası ve 6111 sayılı Yasanın tedavi giderleri bakımından getirdiği yeni durum dikkate alınmak suretiyle belirlemek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Kuşkusuz mahkemece yapılacak değerlendirmede hükmü temyiz etmeyen davalılar yönünden davacı Kurum lehine oluşan usuli kazanılmış hak durumu da nazara alınmalıdır.
O hâlde, davacı kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26.10.2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.