Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/14957
Karar No: 2013/3206
Karar Tarihi: 05.03.2013

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/14957 Esas 2013/3206 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2012/14957 E.  ,  2013/3206 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 15/05/2012
    NUMARASI : 2007/414-2012/259

    Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada:
    Davacılar, asıl ve birleşen davalarında, miras bırakanın 910 ada 157 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını, torunu davalı H.."ye verdiği vekalet ile davalı E."e devrettiğini, sonrasında diğer davalılar arasında el değiştirdiğini, satış işlemlerinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, aynı zamanda murisin temlik sırasında hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek, iptal tescil olmadığı takdirde 8.000TL tazminatın davalılardan tahsilini istemişlerdir.
    Davalılar, haksız ve mesnetsiz davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, pul eksikliği nedeniyle duruşma isteği reddedildi, gereği görüşülüp düşünüldü.
    Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkindir.
    Mahkemece, davacı N. tarafından açılan davanın, takipsiz bırakıldığından açılmamış sayılmasına, diğer davacılar tarafından açılan davanın ise ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
    Toplanan deliler ve dosya kapsamından; miras bırakan Raziye"nin, 08.12.2001 tarihinde öldüğü, davacılar E.ve A. ile davalı H."nin miras bırakanın torunu, diğer davacı N."nin ise gelini olduğu, mirasbırakanın dava konusu 157 parsel sayılı taşınmazdaki payını, torunu davalı H. vasıtasıyla 14.09.2000 tarihinde davalı E."e satarak devrettiği, taşınmazın diğer davalılar arasında el değiştirdiği, davacıların, seçim haklarını kullanarak asıl ve birleşen davalar açıldıktan sonra taşınmazı temellük eden S."ı, davalı olarak davaya dahil ettikleri, temlik işleminin yapıldığı tarihlerde miras bırakanın yaşlı olup hukuki ehliyetinin bulunmadığını ve temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla muvazaalı yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsili isteği ile eldeki davayı açtıkları görülmektedir.
    Hemen belirtilmelidir ki, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacıların ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayandıkları sonucuna varılmaktadır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.1990 günlü ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.
    Dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde ise, kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.
    Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (11.06.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı )
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur.
    Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. (HUMK’nun 286.) maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    Nevar ki, mahkemece değinilen ilkeler göz ardı edildiği gibi, miras bırakanın temlikin yapılış tarihlerinde ehliyetli olup olmadığının 2659 sayılı Yasanın 7/6 ve 16/d maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulundan alınacak rapor ile saptanması gerekirken, bu hususta hiç araştırma yapılmaması da doğru değildir.
    O halde, taraflar arasındaki çekişmenin sıhhatli bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu göz önüne alınarak önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahede kâğıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde, davada dayanılan diğer hukuki neden olan muris muvazaası yönünden araştırma yapılması gerekeceği tartışmasızdır
    Somut olaya gelince; Mahkemece, ehliyetsizlik üzerinde hiç durulmamış, muris muvazaası iddiası yönünden değerlendirme yapılarak sonuca gidilmiştir.
    Hal böyle olunca, öncelikle ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıdaki ilkeler doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılması, murisin temlik tarihinde ehliyetli olduğunun tespiti halinde, muvazaa iddiası yönünden belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılması, ilk el Ersin"e yapılan temliğin muvazaalı olduğunun saptanması halinde taşınmazı daha sonra edinen diğer davalıların iyiniyetli olup olmadıklarının üzerinde durulması sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
    Davacının temyiz itirazları yerindedir kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi