
Esas No: 2013/15414
Karar No: 2013/19691
Karar Tarihi: 23.12.2013
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/15414 Esas 2013/19691 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma alacağı
Davacı-birleşen davacı ... ile davalı-birleşen davalı ... aralarındaki katılma alacağı davasının reddine dair ... 3. Aile Mahkemesi"nden verilen 18.09.2012 gün ve 541/1312 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı-birleşen dosya davacısı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava dilekçesinde; tarafların 1996 yılında evlendiklerini, evlilik birliğinin kurulduğu ilk günden itibaren vekil edeni davacının da çalıştığını, her iki tarafın ortak çalışmaları sonucu elde edilen gelir ile 7928 ada 51 sayılı parseldeki 6 nolu bağımsız bölümü satın aldıklarını, tapu kaydının davalı adına bulunduğunu, vekil edeninin ziynet eşyası, maaş ve ek çalışma ücretleri ile bağımsız bölümün alımına katkıda bulunduğunu, evlilik birliğinin adi bir ortaklık olarak kabul edilmesi gerektiğini, davalı kocanın ailenin iaşesini temin etmekle sorumlu olması nedeniyle ortak mallar üzerinde daha az katkısının olması gerektiğini, davalının tek başına malik olarak gözüktüğü taşınmaz üzerinde her iki tarafında katkısı olmakla birlikte ve davacının katkısı daha çok olduğundan bütün bu değerlerin en az ½’sine davacının hak sahibi olması BK.nun 42. ve 43/1. maddeleri gereği bulunduğunu açıklayarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 20.000.000.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... 05.05.2003 havale tarihli cevap dilekçesiyle, 1991 yılında fakülteyi bitirdiğini, harita mühendisi olduğunu, 1992 yılında annesi ...’la şirket kurduğunu, şirketin en büyük ortağı olduğunu, 1992 yılından başlamak üzere ticaretle iştigal ettiğini, ...’da 742 ada 8 parselde yirmi dairelik, 4 parselde 12 dairelik ve 704 ada 7 sayılı parselde 16 dairelik meskenler ile daha başka parsellerde meskenler inşa ettiğini, 12.11.1999 tarihinde arsa sahipleri olan ... ve ... ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını, sözleşmenin taraflarının arsa sahibi ile ... Harita Mühendislik Müteahhitlik İnş. Emlak Taah. Tic. Ltd. Şti. olduğunu, esasen 7928 ada 51 sayılı parselde inşa edilen binada adına kayıtlı 6 nolu bağımız bölümün şirketin malı olduğunu, 10.05.2002 tarihli fatura ile bu daireyi şirketten satın aldığını 8.467,00 TL bedel ödediğini, davacının söz konusu dairenin alımına herhangi bir katkısının olmadığını, belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiş, davalı vekili ise, 08.09.2003 ve 05.06.2006 tarihli dilekçeleriyle beyanları içeren diğer dilekçelerde, taraflar arasında Noter huzurunda imzalanmış bir mal rejimi sözleşmesi yapılmadığını, dava konusu taşınmazın kesinlikle edinilmiş mal niteliğinde olmadığını, vekil edeninin 10.05.2002 günü dava konusu taşınmazı satın aldığını, davaya konu taşınmazın mal ayrılığı rejimleri hükmü içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, yasaya ve hukuka aykırı olarak yapılan ıslah isteğinin ve davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; “…dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazın tapu kaydına göre 12.01.2001 tarihinde davalı adına tescil edildiğini, tapu kayıtlarının resmi belge olup, sahteciliğinin iddia ve ispat olunmadığını, sonradan kesilmiş fatura ile taşınmazın 01.01.2002 den sonra edinildiğinin kabul edilemeyeceğini, davacının mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen taşınmaza katkısının da somut delillerle kanıtlanmadığını gerekçe gösterilmek suretiyle davanın reddine” karar verilmesi üzerine hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde 10.05.2002 tarihinde edinilen taşınmazdan kaynaklanan ve TMK"nun 202, 218, 219, 229, 230, 231, 232, 235 ve 236. maddeleri gereğince açılan katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Taraflar, 22.08.1996 tarihinde evlenmiş, 02.05.2003 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve hükmün 15.12.2005 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Taraflar arasında, evlendikleri 22.08.1996 tarihinden 01.01.2002 tarihinde kadar 743 sayılı TKM"nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı, taraflar sözleşmeyle başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre 4721 sayılı TMK"nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden boşanma davasının açıldığı 02.05.2003 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TKM. m. 202, 4722 SK.m.10 ) Taraflar arasındaki mal rejimi TMK"nun 225/2. fıkrası uyarınca boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir.
Dava başlangıçta ... 16. Asliye Hukuk Mahkemesi"nde açılmış, anılan mahkemenin 14.07.2003 tarih ve 2003/342 Esas, 2003/607 Karar sayılı kararı ile aile mahkemesinin faaliyete geçtiği gerekçesiyle 4787 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın yetkili ve görevli ... Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ve dosya bu şekilde ... 3. Aile Mahkemesi"ne intikali ve kaydı sağlanarak 2003/573 Esas numarasını almıştır. ... 3. Aile Mahkemesi"nin 10.02.2004 tarih ve 2003/573 Esas, 2004/64 Karar sayılı kararı ile,” uyuşmazlığın niteliği itibarıyla 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK"nun yürürlüğünden önceki uyuşmazlıkla ilgili olduğunu, TMK"nun Aile Hukuku başlıklı 2. kitabında belirtilen işlerden olmadığını. BK"nun genel hükümleri uygulanmak suretiyle olayın çözüme kavuşturulması ve sonuçlandırılması gerektiğini gerekçe göstererek görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu görüşüyle görevsizlik kararı “ verilerek dosyanın yetkili ve görevli ... Asliye Hukuk Mahkemesi"ne gönderilmiştir.
Bu hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yüksek Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 14.10.2004 tarih, 2004/6422 Esas, 2004/14522 Karar sayılı ilamı ile ; “… uyuşmazlığa konu teşkil eden taşınmazın TMK"nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra edinilmiş olduğunu, uyuşmazlığın anılan Yasa"nın 2. kitabındaki hükümlere göre çözümlenmesi gerektiğini, bu gibi uyuşmazlıkların çözümünde ise Aile Mahkemeleri"nin görevli olduğunu, görev kamu düzenine ilişkin olup davanın her aşamasında resen gözetilmesi gerektiğinden davaya aile mahkemesince bakılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle görevsizlik kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni teşkil ettiğini gerekçe göstererek bozma sevk edilmiş ve esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir ”.
Mahkemece, bozmaya uyulmuş ve dosya uzman bilirkişilere tevdii edilerek alınan raporda;”… davacının edinilen taşınmaza katkısının kanıtlanamadığı, ancak katılma alacağı konusunda da mal rejimini tasfiyesine ilişkin bir isteği bulunmadığı, dava dosyasına katkı payı olarak ifade edilen değer artış payından söz edildiği, talep uyarınca bu yönde de değerlendirme yapılmadığı “ açıklanmıştır.
Davacı vekili raporun sonuç kısmında açıklanan bu görüşü göz önünde bulundurarak 24.05.2006 havale tarihli ıslah dilekçesiyle, TMK"nun 231 ve 236. maddeleri uyarınca, artık değer miktarının belirlenmesi ve ½ miktardan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 20.000,00 YTL’nin 15.12.2005 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
13. HD"nin bozması sonrası ... 3. Aile Mahkemesi"nce davanın katılma alacağı olduğunu kabul ederek 13.12.2007 tarih ve 2004/1247 Esas, 2007/1372 Karar sayılı kararıyla, “7928 ada 51 parseldeki 6 nolu bağımsız bölüm niteliğindeki meskenin edinilmiş mal niteliğinde olduğunu, 19.01.2007 keşif tarihi itibariyle değerinin 90.000 YTL olarak tespit edildiğini, TMK"nun 239/2. maddesinde belirtilen değere eklenecek veya değerden çıkarılacak bir meblağın bulunmadığını, buna göre davacının katılma payı talep edebileceği toplam değerin 45.000 YTL olarak belirlendiğini, davacının fazla hakları saklı kalmak koşuluyla 20.000 YTL istediğini, ancak ... 4 Aile Mahkemesi"nin 2007/696 Esas, 2007/929 Karar sayılı dosya üzerinden açmış olduğu dava ile 25.000 YTL katkı bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi isteğine ilişkin bu dosyanın eldeki davayla birleştirildiğini, gerekçe göstermek suretiyle toplam 45.000 YTL tutarındaki katılma alacağının karar tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi” üzerine bu hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 3.12.2009 gün ve 2009/10901 Esas, 2009/20720 Karar sayılı ilamıyla, “Mahkemece verilen ilk hüküm, davacının temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 14.10.2004 tarihinde bozulduğunu, bozmadan sonra hiçbir şekilde ıslahın mümkün olmadığını, (4.2.1948 tarihli 10/3 İÇT Bir Kararı) bu husus gözetilmeden davacının 24.5.2006 tarihli ıslahının dikkate alınması ve uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek bozma sevk edilmiş ve esasa ilişkin diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir”
Mahkemece, bozma ilamına uyulduktan sonra dosya yeniden birçok hukukçu bilirkişilere verilmiş ve alınan tüm raporlara göre davacının katkı payı alacağının bulunmadığı yönünde görüş bildirmeleri üzerine Mahkemece, bu raporlardan hareketle asıl dava ile ek dava olarak açılan ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından eski gerekçelerini tekrarlayarak temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, evlilik birliği içerisinde 7928 ada 51 sayılı parselde bulunan 6 nolu bağımsız bölümden kaynaklanan, katılma alacağı isteğinde bulunmuştur. Her ne kadar dava dilekçesinde ve diğer beyanlarında katkı alacağından söz edilmekte isede dava dilekçesinin 4 nolu bendinde; aynen “ davalının tek başına malik olarak gözüktüğü taşınmaz üzerinde her iki tarafında katkısı olduğundan ve hatta davacının katkısı daha çok olduğundan, bütün bu değerlerin en az ½ ‘sine davacının hak sahibi olması BK.42,43/1, maddeleri gereğidir. Çünkü birebir tarafların katkılarının tespiti evlilikte geçirilen süre bakımından artık pek mümkün görünmemektedir. “ denilmektedir.
Yukarıda yapılan tüm açıklamalar göz önünde tutulduğunda, gerçekten dava dilekçesinin çok açık olmadığı, 4721 sayılı TMK.nun 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girdiği ve davanın da 14.04.2003 tarihinde açıldığı ve yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejiminin ülkemizde yeni yürürlüğe girdiği hususu göz önünde tutulduğunda, edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan katılma alacağı ile 1.1.2002 öncesi yasal mal rejimi olarak kabul edilen mal ayrılığı rejiminden doğan katkı payı alacağı kavramlarının karıştırılmasının olağan olduğu kabul edilmelidir. Nitekim bu kavramlar hala da karıştırılmakta ve birbirlerinin yerine kullanıldığı dosyalardan anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesinin 4 nolu bendinde yukarıda da açıklandığı üzere “…bütün bu değerlerin en az ½’sine davacının hak sahibi olması BK. 42 ve 43/1. maddeleri gereğidir…” ibaresi katılma alacağını çağrıştırmaktadır. Çünkü, artık değere katılma başlığını taşıyan TMK.nun 236/1. fıkrasında, artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar, ibaresiyle katılma alacağının kural olarak ½ olduğuna işaret edilmektedir. Bu nedenle Dairece bu dava dilekçesinde sözü edilen 4 nolu bendin kapsamından hareket edilerek davacının esasen katılma alacağını istediği ve 24.5.2006 havale tarihli dilekçesinin bu açıdan ıslah dilekçesi olmadığı, dava dilekçesinin ve isteğin açıklaması niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Öte yandan Yüksek Yargıtay 13. Hukuk Dairesi davayı katılma alacağı olarak nitelendirmiş, yerel mahkemenin de 45.000 YTL’yi hüküm altına alındığına ilişkin kararıyla da davanın katılma alacağı olarak nitelendirildiği ve kabul edildiği, görülmüş, Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin esasa ilişkin hususların incelenmesine yer olmadığına denilmekle, birlikte bozmaya konu yapılan 45.000 YTL ile ilgili kararın katılma alacağı olduğu nitelendirmesine değinilmemiştir. Bir an için bozmadan sonra ıslah yapılmaz görüşü kabul edilse bile söz konusu 13. Hukuk Dairesinin bozması sadece eldeki davada Asliye Hukuk Mahkemesinin mi, yoksa Aile Mahkemesinin mi görevli olduğuna ilişkin bulunduğu, esasa ilişkin bir bozma yapılmadığı bu bakımdan bu hususun 04.02.1948 tarih ve 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kapsamı dışında kabul edilmesi gerektiği belirlenmiştir.
“Yargıtay, hükmün Yargıtay’ca bozulması üzerine hüküm mahkemesinde yapılan yargılama sırasında ıslahın caiz olmadığına karar verilmiştir. Postacıoğlu ve Bilge bozulan, ilk mahkemenin esasa dayalı bir hükmün ise, bozmadan sonra ıslahı caiz görmemekte, buna karşılık hükümden başka nihai kararları (mesala görevsizlik ve yetkisizlik kararlarının) bozulması halinde, mahkemenin esasa dair yapacağı inceleme (yargılama) sırasında ıslah yapılabileceğini kabul etmektedirler. Buna karşılık, Ansay, bozma üzerine yapılan yargılamada yapılan ıslahın mutlak olarak caiz bulunduğuna mütemail görülmektedir (Prof.Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1974, 3. Baskı, s.609). Kuru, kendisi de, bozmadan sonra herhalde ıslahın mümkün olduğunu savunmaktadır (aynı eser, s.609,610 ve devamı).
Görüldüğü gibi usuli bozmalardan sonra ıslahın mümkün olduğu doktrin tarafından da kabul edilmektedir. Ancak, az yukarıda açıklandığı üzere davacının dava dilekçesinin 4 nolu bendi karşısında davacı vekili tarafından verilen 24.05.2006 tarihli dilekçesi de her ne kadar ıslah dilekçesi yazılı ise de, bunun dava dilekçesini ve isteğin açıklaması niteliğinde olduğu görüşünden hareketle dilekçenin, ıslah dilekçesi olmadığı sonucuna varılmıştır.
Her ne kadar dosya kapsamındaki bilgi ve belgeye göre davacının dava konusu bağımsız bölümü 12.01.2001 tarihinde ...’den aldığı anlaşılmakta ise de, bizzat davalı ... dosyaya sunduğu 05.05.2003 tarihli cevap dilekçesinin 3 nolu bendinde; “şirketimizde ekteki 10.5.2002 gün ve A-128852 nolu fatura ile 8.467.000,000 TL ödeyerek üzerine satın aldığını, dairenin alımında davacının herhangi bir maddi katkısının olmadığını bildirmiş, davalı vekili ise 05.06.2006 tarihli dilekçesinin 2 nolu bendi ile, "…taşınmaz sadece davacının (davalı) geliriyle 10.05.2002 günü satın aldığını bildirmiştir" daha sonraki dilekçesinde davacı vekili, bu beyanlarından dönmüş ise de, gerek davalı asil tarafından sunulan 05.05.2003 ve daha sonra vekili tarafından verilen 05.06.2006 tarihli dilekçeler göz önünde tutulduğunda davalı tarafından her ne kadar 12.01.2001 tarihinde taşınmazı tapuda Selahattin’den satın alındığı görülmekte ise de, esasen kendi kabulleriyle 10.05.2002 tarihinde edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde, tarih ve sayısı belirtilen fatura ile bedeli ödenmek suretiyle satın aldığı ve bu nedenle alınan taşınmazın TMK.nun 219. maddesi gereğince edinilmiş mal ve ödenen bedelin edinilmiş maldan karşılanmış olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. Söz konusu davalı asil ve vekili tarafından verilen dilekçeler aynı zamanda mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, adı geçenleri bağlar. Sonraki dilekçeler ile bu beyandan dönmüş olmaları sonuca etkili görülmemektedir (HMK. 188 vd. maddeleri). Anılan maddenin 1. bendine göre, tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez. 2. bendiyle de, maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez. Bu bakımdan davalı asil ve vekilinin mahkeme içi ikrardan dönülmesini gerektiren bir husus söz konusu olmayıp, bu beyanlarla bağlı oldukları açıktır. Bu nedenle dava konusu taşınmazın esasen para ödenmek suretiyle 10.5.2002 tarihinde alındığı ve edinilmiş mal olduğu konusunda duraksamamak gerekir.
Bundan ayrı, ... 4. Aile Mahkemesi"nin yukarıda tarih ve sayısı verilen dava dosyasıyla davacı tarafından 25.000 YTL için açılan ek dava yönünde bozmadan sonra ıslah söz konusu olmadığından bu davayla ilgili isteğinde reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır. Zira ... 4 Aile Mahkemesi"nin 2007/686 Esas sayılı ek dava dilekçesinde açıkça, edinilmiş malların nelerden ibaret olduğunu gösteren TMK"nun 219. maddesinden söz edilmektedir. Ek davanın dava tarihi 26.06.2007 olup, ıslah dilekçesinin tarihi ise bundan çok önce 24.05.2006’dır. Bu nedenle bu davanın bozmadan sonra yapılan ıslahla bir ilgisi olduğu söylenemez. Önceki davadan bağımsız ve tamamen ayrı bir dava olduğu görülmektedir.
Ancak, davacı ... 3. Aile Mahkemesi"nin 13.12.2007 tarih ve 2004/1247 Esas, 2007/1372 Karar sayılı ilamıyla hüküm altına alınan ve keşif tarihi olan 19.01.2007 tarihi itibariyle belirlenen 90.000 YTL üzerinden ½’ye isabet eden 45.000 YTL bakımından hükmü temyiz etmediğinden ve esasen karar tarihine yakın bir tarihte tespit edilecek değer üzerinden hüküm kurulması gerekiyor ise de, davacı buna itiraz etmediğinden, verilen hüküm kendisi açısından kesinleşmiş olduğundan verilecek miktarın bunu aşmaması gerektiği düşünülmelidir.
O halde, saptanan bu somut olgular karşısında katılma alacağı konusunda bir karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 21,25 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 23.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.