3. Hukuk Dairesi 2012/23727 E. , 2013/2519 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Dava dilekçesinde 20.000 TL tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesi ile; tarafların murisi, muvazaalı olarak, adına kayıtlı taşınmazı tapudan davalıya 25.05.1992 tarihinde devrettiğini, davalı da daha sonra 24.10.1994 tarihinde.... adlı kişiye satarak elden çıkardığını; müvekkilinin, davalının muvazaalı olarak edindiği taşınmazın kaim değerinin ½ payına düşen bedelin tahsilini dava ettiğini; mahkemece taşınmazın 3.kişiye devredildiği tarihteki (24.10.1994 tarihindeki) kaim değerinin ½ "si olan 202.000.000 TL"nin 24.10.1994 gününden itibaren yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verildiğini, alacağın tahsili için ilamlı icra takibine başvurduklarını; ancak, davalı tarafından ödemede bulunulmadığını, daha sonraki dönem de (... 2.İcra Müdürlüğü"nün 2010/384 sayılı dosyasında) alacağın tahsilinin sağlandığını ve icra müdürlüğünce hesaplanan 202 TL asıl alacak ile, 1024 TL işlemiş faizi olmak üzere toplam 1406 TL tahsil ettiklerini; alacağa konu taşınmazın, ödeme günündeki değerinin 100-150.000 TL civarında olduğunu; davalının, 1994 yılında ödemesi gereken tazminatı icra takibi ile mütemerrit duruma düşmesine karşın ödemeyerek icra müdürünün bu hesabına göre sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek; müvekkilinin uğramış olduğu zararlar karşılığı, şimdilik 20.000 TL"nin ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazla ilgili önceki açılan davanın kesinleşmesi nedeniyle, kesin hüküm bulunduğunu; ayrıca, zamanaşımı definde bulunup; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, "...davalının muvazaalı satış suretiyle elinden çıkardığı taşınmazın ½ payının davacı payı olduğu konusunda ihtilaf bulunmadığı, taşınmazın davacının rızası dışında elinden çıkması nedeniyle takdir edilen 202 TL"nin süresinde ödenmemesi nedeniyle davacının munzam zararının ortaya çıktığı yukarıda alınan bilirkişi raporundan anlaşılmış ve talep doğrultusunda aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” Gerekçesiyle, davanın kabulü ile davacının uğramış olduğu zarar karşılığı 20.000 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Davada; muris muvazaasına dayalı açılan tazminat davasında hükmedilen alacağın, vaktinde tahsil edilememesi ve bu suretle uğranılan munzam zarar nedeniyle, tazminat talep edilmektedir.
Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüd sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Başka bir anlatımla, temerrüd faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar biçiminde tanımlanabilir.
BK".nun 105.maddesinin 1.fıkrası ile "Alacaklının düçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette, borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile yükümlüdür" hükmü getirilmiştir.
Munzam zarar alacaklısı; öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını; bu alacağının geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüd faizi ile karşılanmayan zararını ve miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmek, zararın ortaya çıkışını belirleyen inandırıcı hükme esas tutulabilecek nitelikte maddi olguları da açıklamakla yükümlüdür. Borçlu, ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir. Buradaki kusursuzluk, temerrüde düşmekteki kusursuzluktur. Yoksa, temerrüde düştükten sonraki aşamada gelişen olaylarda (yargılamanın uzaması vs.) aranan bir kusur değildir. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır.
Somut olayda, davacı; murisinden intikal etmesi gereken taşınmazın, muvazaalı işlemlerle intikalinin gerçekleşmediğini iddia ederek; tazminat davası açmış, mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, 202.000.000 TL"nin (yeni 202 TL"nin) 21.10.1994 tarihinden itibaren hesaplanacak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, mahkeme kararı Yargıtay aşamasından geçerek kesinleşmiştir. İcra dosyasında hesaplanan (asıl alacak + faiz miktarı) 1406 TL ise davacıya ödenmiştir.
Borçlar Kanununun 105.maddesi, alacaklının duçar olduğu zararın, 103.maddede öngörülen geçmiş günler faizinden fazla olduğu takdirde, bu zararı, borçludan isteyebileceğini öngörmüştür. Ancak, alacaklı uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundadır.
Mücerret, enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin, temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Davacının, taşınmazın ödeme günündeki değerinin yüksek olduğu, bu durumun davalı açısından sebepsiz zenginleşme teşkil ettiği, kendisi açısından munzam zarar oluşturduğu iddiası ise; taşınmazın bedeliyle ilgili kesinleşen mahkeme kararı bulunduğundan, hukuken bir sonuç doğurmaz. Burada davacının kanıtlaması gereken husus, enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Aslında, davacının bu hususta bir iddiası da bulunmamaktadır. İcra dosyasının incelenmesinde de; davalı borçlunun borcu ödememek için hile ve desiseye başvurduğu hususunda bir emareye de rastlanılamamıştır. O halde, mahkemece; davacının, munzam zararı bulunduğu iddiasını somut olgularla ispatlayamadığı gözetilmeden, davanın reddi yerine, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın kabulüne ilişkin hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.