Davacılar, 506 sayılı Yasanın 82.maddesi gereğince eski şirketin borçlarından sorumlu olduğunu ve aynı Yasanın 8.maddesi gereğince devir belgesi verilmesi talebini içeren Kurum işleminin ve ödeme emrinin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, bozma üzerine ilamda yazılı nedenlerle; davacılar İ. E. ve İ. San.Tic.A.Ş, H. M. K. , T.Y., T.Y. ve S.S. ile ilgili olarak daha önce temyiz itirazları red edilmekle Mahkemenin kararı zımnen kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, diğer davacı Y.B. tarafından açılan davanın kabulüne ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacılardan İstanbul E. ve İ. San.Tic.A.Ş, H.M.K., T.Y., T.Y. ve S.S.vekilince istenilmesi ve duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18.09.2007 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacılar vekili Avukat S.Ö.ile karşı taraf vekili Y.Z.A.geldiler. Diğer davacı Y.B. adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek BIRAKILAN GÜNDE Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tesbit edildi..
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacı İstanbul E. ve İ. San. Tic. AŞ tüm, davacılar S.S., T.Y., H.M.K. ve T.Y.’ın aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava hukuki nitelikçe, davacı AŞ’nin dava dışı Y. El.f ve İ. San. Tic. AŞ’ne ait işyerini devir aldığını kabul ederek devir bildirgesi düzenlenmesine yönelik kurum işleminin iptali ile Y.El.f ve İ. San. Tic. AŞ işyerinin prim borçları nedeniyle davacı şirkete ve şirketin üst düzey yöneticilerine gönderilen ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece 28.10.2003 gün ve 18-1191 sayılı kararla istemin kabulüne karar verilmiş ve bu karar davalı tarafça temyiz edilmekle dairemizce 27.04.2004 gün ve 457-4186 sayılı kararla; İşyerinin 506 sayılı yasanın 82.maddesine göre devir alındığı bu nedenle devir alan davacı şirketin sorumlu olacağı, diğer davacılar bakımından ise devir alan AŞ’nin üst düzey yöneticisi olup olmadıkları diğer bir deyişle üst düzey yönetici olarak şirketin idari ve mali işlerinde doğrudan söz sahibi veya yetkili olup olmadıkları araştırılmadan karar verilmesi isabetsiz olduğundan bahisle bozulmuştur. Yerel Mahkemece anılan bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra yapılan yargılama sonunda davanın reddine ilişkin verilen 15.10.2005 gün ve 198-95 sayılı kararın davacı tarafça temyizi üzerine dairemiz 13.06.2006 gün ve 2283-6375 sayılı kararla davacılardan Y.B. dışındaki davacıların temyiz itirazları reddedilerek, davacı Y.B. bakımından ise yalnızca yönetim kurulu üyesi olduğu, şirketi temsil ve ilzama yetkili olmadığı, şirketin pirim ve vergi işlemlerini doğrudan yürütme ve bu alanda emir ve direktif verme yetkisinin bulunmadığından anılan davacı yönünden istemin kabul edilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Bu bozma kararı üzerine Davacılar vekili 506 sayılı yasanın 82.maddesi kapsamında devir olgusunun bulunmadığından bahisle karar düzeltme talebinde bulunmuş ve bu talebi de dairemizce “iş mahkemelerinden verilen kararlarla ilgili Yargıtay’ca verilen kararlara karşı karar düzeltme yolunun kapalı olduğu ve dairemiz kararında da maddi hatanın bulunmadığından reddedilmiştir.
Dairemizin 13.06.2006 gün ve 2283-6375 sayılı bozma ilamına yerel mahkemece uyulmasına karar verildikten sonra Davacı Y.B. bakımından davanın kabulüne, diğer davacılar bakımından ise daha önce temyiz itirazları reddedilerek haklarındaki kararın zımnen kesinleştiğinden bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve bu karar süresinde Y.B. dışındaki davacılar bakımından temyiz edilmiştir.
Çözülmesi gereken öncelikli sorun uyulan bozma ilamları ile üst düzey yönetici olarak kabul edilen davacılar bakımından davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşup oluşmadığıdır.
HUMK’da usuli kazanılmış hak konusunda bir düzenleme yoktur. Usuli kazanılmış hak kuralının varlığı Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamaları ile kabul edilmiş ve öğretide de benimsenmiştir. Bu kurala göre, yerel mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı yararına olan taraf için usuli kazanılmış hak doğar ve bozma kararı doğrultusunda işlem yapma ve hüküm verme yükümlülüğü oluşur. Ancak usuli kazanılmış hak kuralının bazı durumlarda uygulanamayacağı yine yargısal kararlarla kabul edilmiştir.
Bunlardan biri de Maddi yanılgıya dayalı bozma kararına uyulmasıdır. Maddi yanılgıya dayalı onama ve bozma kararları karşı taraf lehine sonuç doğurmaz. Zira maddi yanılgıya dayalı olarak verilmiş onama ya da bozma kararları ile, hatalı biçimde hak sahibi olmak, evrensel hukukun temel ilkelerine ters düştüğünden karşı taraf yararına sonuç doğurmamalıdır. Maddi gerçek her zaman için adli gerçekten önce gelmelidir. Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır.
Gerçekten; maddi yanılgı kavramından amaç; Hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa, inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin Kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılanma sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar edilmesi ve maddi gerçeğin göz ardı yapılması, yargıya duyulan güven ve saygınlığı sarsacağı gibi, Adalete olan inancı ortadan kaldırır ve yok eder.
Bu nedenledir ki; Yargıtay; bu güne değin maddi yanılgının belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltmesini kabul etmiştir. Kaldı ki kimi açık maddi yanılgıya dayalı ve yanlışlığı son derece belirgin haksız ve adaletsiz sonuçların giderilmesi kamu düzeni açısından zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2002/10-895E ve 2002/838K, 2003/21-425E ve 2003/441K sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Somut olayda; İşyerinin pirim borçlusu Y. E.f ve İplik San. Tic. AŞ’den devir alındığı, davacı gerçek kişilerin devir alan İstanbul E. ve İ. San. Tic. AŞ’de üst düzey yönetici oldukları uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık İş yeri devri nedeniyle devir alan şirketin üst düzey yöneticilerinin, devreden şirketin pirim borçlarından sorumlu olup olmadıkları noktasında toplanmaktadır. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı yasanın 80 ve 82.maddeleridir. Üst düzey yöneticiler açısından takibe dayanak yapılan 506 sayılı Yasa’nın 80. maddesindeki hüküm de, “sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen ... tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” Düzenlemesiyle, üst düzey yönetici ve yetkililerin sigorta primleriyle sınırlı olarak sorumluluğu için, prim borcunun doğduğu dönemde tahakkuk ve tediye konularında yetkili olmayı, buna karşın haklı neden olmaksızın bu yükümlülükleri yerine getirmemeyi koşul olarak öngörmüştür. Hal böyle olunca Kurum tarafından yürütülen takibe konu borç, davacıların yöneticisi olmadıkları Y. E.ve İ. San. Tic. AŞ işverenliğine ait olduğundan, 506 sayılı Yasa’nın 82. maddesi uyarınca sorumluluğu yoluna gidilen ve devralan konumunda bulunan İ. E.ve İ. San. Tic. AŞ tüzel kişiliğinin üst düzey yöneticileri için, anılan maddeler çerçevesinde değerlendirme yapılmasına olanak yoktur. Zira 506 sayılı yasanın 82.maddesinde devir sonrası sorumluluk sadece yeni işverene verilmiş olup, devir alan tüzel kişiliğin üst düzey yöneticileri hakkında bir düzenleme yoktur. Kaldı ki davacı üst düzey yöneticilerinin pirim borcunun doğduğu tarihte devir alınan işyerinde üst düzey yöneticisi olmadıkları da ortadadır.
Hal böyle olunca da devir alınan Y. E. İ.k San. Tic. AŞ’nin prim borçlarından devir alan İ.El.e İ.San. Tic. AŞ tüzel kişiliğinin üst düzey yöneticilerini sorumlu tutan bozma kararının maddi yanılgıya dayalı olduğu ve davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı açıktır. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın davacılar S.S., T.Y., H.K.M. ve T.Y. bakımından davanın kabulüne karar verilmek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacılar S.S., T.Y., H.M.K.ve T.Y.’ın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacılar yararına takdir edilen 500.00 YTL. duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine,temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, 02.10.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
.