Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme bozma üzerine ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacı A.A."ın tüm, davacı A.A."ın aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, sigortalının iş kazası sonucu sürekli iş göremez duruma gelmesi nedeniyle sigortalının uğramış olduğu maddi ve manevi zararı ile davacı baba A.A."ın manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, Dairemizin bozma ilamından sonra davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Zararlandırıcı olaya maruz kalan işçi A.A.’ın, olay günü davalı Ö.B.’na ait barakanın elektrik tesisatının döşenmesi işinde çalışırken çıktığı seyyar merdivenin yana kayması sonucu yere düşerek % 11,2 oranında meslekte kazanma gücünü yitirdiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra alınan 31.05.2006 tarihli hesap raporunda iş kazasına maruz kalan davacı A.A.’ın maddi zararının 15.601,49.- YTL olarak hesaplandığı, bu miktardan indirilmesi gereken ve SSK Başkanlığı tarafından davacıya bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre 11.183,52.-YTL olduğu, böylece davacı A.A.’ın SSK tarafından karşılanmamış nihai ve gerçek zararının bulunduğu tartışmasız olduğu halde, mahkemece davacının maddi zararının SSK tarafından karşılandığı gerekçesiyle davacı A.A.’ın maddi tazminat isteminin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş; asgari ücretin uygulanması kamu düzeni ile ilgili olduğundan karara esas alınan hesap raporunun düzenlenmesinden sonra asgari ücretteki artışlar gözetilerek, davacı A.A.’ın maddi zararının hesaplanması yönünde, hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre yeniden hesap raporu almak, belirlenen zarardan şartları varsa önce kanuni ve takdiri nedenler, en son olarak da 4447 sayılı Yasanın ek 38. maddesi gereğince SSK Başkanlığı tarafından davacıya bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre hesaplanarak bildirilecek peşin sermaye değerini indirmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir..
O halde, davacı A.A."ın bu yöne ilişkin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.10.2007 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
İndirimde sıra hususu, ne genel hükümlerde, ne özel hükümlerde açıkça tanzim edilmiş değildir. Zarara ilişkin indirimlerin tazminata ilişkin indirimlerden daha önce yapılması, gerek bu kavramların muhtevasından ve gerekse bu kavramların yasadaki düzenleniş sırasından ortaya çıkmaktadır. Zarar Borçlar Kanunun 42.madde, tazminat ise 44.maddesinde düzenlenmiştir. Ayrıca zarar, borçlunun ödemesi gerektiği miktar demek olan tazminattan daha geniş ve ön kavramdır.
Diğer yandan, B.K. 43 indiriminin peşin değerden önce yapılması şeklindeki çoğunluk görüşü, Kanununun dar yorumlanması nedenine dayanmaktadır. Bu ilkeden, yani “ en son peşin değer indirilir” düşüncesinden anlaşılmak lazım gelen ise; gerek ölüm ve gerekse iş göremezlik tazminat davalarında önce varsa evlenme şansı, sonra müterafik kusur, varsa işveren ödemesi ve sonra yine varsa geçici iş göremezlik ödeneği tenzilinden sonra en son olarak da peşin sermaye değerini tenzil edip tazminat miktarını bulmak olmalıdır. Yoksa bu düşünceden, peşin sermaye değerinden önce B.K. 43 göre indirim yapılmak gerekir şeklinde işin özüne hiç de uygun düşmeyen bir sonuç çıkarılamaz.
Sorun, içtihat hukukunda hakkaniyet indirimi olarak adlandırılan indirim sebebinin diğer indirim sebepler arasındaki sırasının neresi olduğunda yatmaktadır. Esasen Borçlar Kanununun 43.maddesi hukuk mantığıyla okunduğunda doğru cevaba kolaylıkla ulaşılabilmektedir. Hakkaniyet indirimi BK.43.maddesinin 1.fıkrası hükmüne göre tazminatın nihai kapsamını belirleyen bir ölçüttür. Sigorta geliri tazminattan indirilmeden hakkaniyet indiriminin yapılması yasanın şümul kavramı ile bağdaşmaz. Çünkü sigorta geliri indirilmeden hakimin önündeki rakam, hakkaniyet müdahalesini imkansız kılacak brüt bir rakamdır. Hakim her türlü normatif indirimi yaptıktan sonra önüne gelen rakama hal ve mevkiin icabına göre müdahale gerekip gerekmediğine göre karar verebilecektir. Tüm indirimlerden sonra hakkaniyet değerlendirilmesi yapılabilecektir. Öyle durum olurki, sigorta geliri peşin değerinin çok yüksek olması sebebiyle hakimin önündeki tazminat rakamından bu miktarın düşülmesinden sonra hakkaniyet müdahalesi gerekmeye bilir. Çoğu durumda da bu böyledir.
Ayrıca sigorta gelirinden önce hakkaniyet indirimin yapılması, zarar vereni haksız şekilde zenginleştirmekte ve zarar gören aleyhine bir durum doğurmaktadır. Söz gelimi sigorta geliri öncesi tazminat tutarı 100.00 YTL, sigorta geliri peşin değeri 50.00YTL, indirim oranı % 30 ise, hakkaniyetin sigorta gelirinden önce uygulanması halinde ödenecek tazminat: 100,00x% 30,00 = 70-50=20.00YTL’dir. Yasanın ruhuna göre ödenecek tazminat ise 100,00-50,00=50x% 30,00=35,00YTL’dir. Adalet, hak üzerine kuruludur. Tazminat alacaklısının hakkını, yöntemlerle oynayarak yok etmek, Adalete uzaktır. Bu yöntem, büyük rakamlarda ürkütücü ve incitici farklara yol açmaktadır. Dairenin sadece bu yöne ilişkin aksi doğrultudaki uygulamasına belirtilen nedenlerle, özellikle yasanın sözüne ve özüne ve Adalet ilkelerine aykırı olduğundan karşıyım.25.10.2007