3. Hukuk Dairesi 2012/19212 E. , 2013/2919 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Dava dilekçesinde kredi sözleşmesinin iptali ile fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere 177.708 USD alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacı vekili Av..... ile aleyhine temyiz olunan davalı ... AŞ. vekili Av.....AŞ. vekili Av. ... geldi. Gelen taraf vekillerinin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin karara bağlanması için belirlenen güne dosyanın bırakılması uygun görüldü.
Belirli gün ve saatte dosyadaki bütün kâğıtlar okunarak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin, 07.11.2007 tarihli sözleşme ile davalı şirketten 325.000 USD bedel karşılığında konut satın aldığını, satış bedelinin 65.000 USD sinin nakden, bakiye kalan kısmının ise sözleşmedeki hüküm gereğince diğer davalı bankadan çekilen konut kredisi ile ödenildiğini, ancak davalı şirketin 30.09.2010 tarihinde taahhüt ettiği konut tesliminin gerçekleşmemesi üzerine müvekkilinin 27.10.2010 tarihli ihtarnameyi keşide ettiğini, bunun üzerine davalı şirketin müvekkilini şirket merkezine davet ettiğini ancak bu görüşmeden bir sonuç alınamadığını, yaşanan bu olumsuzluklar nedeni ile müvekkilinin 10.01.2011 tarihli ihtarnameyi keşide ederek sözleşmeyi feshettiğini davalılara bildirdiğini, müvekkilinin bugüne kadar davalı bankaya 38 adet kredi ödemesi karşılığı olarak 112.708 USD ve davalı şirkete de nakden verilen 65.000 USD olmak üzere toplam 177.708 USD ödeme yaptığını, yapılan bu ödemeden sözleşmeyi ifa edemeyen davalı şirket ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 10. maddesi uyarınca kredi veren bankanın müvekkiline karşı birlikte müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek; kredi sözleşmesinin iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 177.708 USD alacağın bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Şirket vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin, davacı tarafın fesih iradesini içeren ihtarnamesini 11.01.2011 tarihinde tebliğ aldığını ve 13.01.2011 tarihli cevabi ihtarname ile fesih talebinin kabul edildiğinin davacı tarafa bildirildiğini, ancak davacı tarafın uzlaşmaya yanaşmaması üzerine müvekkili şirketin 24.01.2011 tarihinde diğer davalı banka tarafından yapılan hesaba istinaden kredinin kapatılması amacıyla 199.400 USD yi davalı bankaya ödediğini, ayrıca davacı tarafın banka hesabına da 125.600 USD yatırıldığını, bu nedenle davanın açılmasına sebebiyet vermediklerini, ayrıca resmi şekilde yapılmamış olan taşınmaz satış sözleşmesi uyarınca ödenilen satış bedeli için davacı tarafın faiz talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Davalı banka vekili cevap dilekçesinde; açılış tarihi itibari ile davanın konusuz kaldığını, zira davacı tarafın göndermiş olduğu ihtarnamelerin değerlendirildiğini ve davalı şirketin 24.01.2011 tarihinde yaptığı 199.400 USD ve 125.600 USD tutarındaki iki ayrı havale ile satım akdine konu edilen konutun satış bedeli olan 325.000 USD yi ödediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının ödediği tutarın davalılar tarafından ödenildiği, davacının faiz talebinin ise yerinde olmadığı gerekçesiyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, eldeki davayla davalı şirketin inşa ettiği sitede yer alan bir adet konutun satımı konusunda anlaştıklarını, bu nedenle kararlaştırılan satış bedelinin bir bölümünü nakden, bir bölümünü ise anlaşma uyarınca diğer davalı bankadan çekilen konut kredisi ile ödendiğini, ancak davalı şirketin taahhüt ettiği tarihte konutu teslim etmediği gibi sonradan gelişen olaylar ile de teslimin gerçekleşmesinin mümkün olmadığının anlaşıldığını, bu nedenle sözleşmenin feshinin haklı olduğunu ileri sürerek; davalı şirkete ve bankaya yapmış olduğu ödemelerin iadesini istemiştir. Esasen, konut satışına ilişkin sözleşme ve kredi işlemleri ile davanın açıldığı gün davalı şirket tarafından davacının hesabına yapılan havale ve diğer davalı banka nezdindeki kredi hesabının kapatılması konularında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, resmi şekilde yapılmamış olması nedeniyle (TMK’ nun 706, BK’ nun 213, Tapu Kanununun 26 ve Noterlik Kanununun 60. maddeleri) hukuken geçersiz olan sözleşmeyi ifa amacıyla davalı bankadan konut kredisi alan davacı tarafın, bu kredi nedeniyle ödediği faizi davalılardan talep edip edemeyeceği konusunda toplanmaktadır.
Bu aşamada, müspet ve menfi zarar kavramlarına ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır.
Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur; sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir.
Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır.
Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, Haluk; age., s. 427). Bu husus, Borçlar Kanununun 108.maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada, alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü, sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır.
Diğer bir söyleyişle, genel olarak menfi zarar, sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından; müspet zarar ise, ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (HGK’ nun 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. 2010/427 K.).
Öte yandan, menfi zarar kavramına şunların gireceği kabul edilmektedir ( Tandoğan, age.,s. 427-428 ):
a- Sözleşmenin yapılmasına ilişkin giderler: Harçlar, posta giderleri, noter ücreti gibi,
b- Sözleşmenin yerine getirilmesi ve karşılık edanın kabulü için yapılan masraflar,
c- Sözleşmenin yerine getirilmesi dolayısıyla uğranılan zarar; gönderilen şeyin yolda kaybolması gibi,
ç- Sözleşmenin geçerliğine inanılarak başka bir sözleşme fırsatının kaçırılması dolayısıyla uğranılan zarar; hükümsüz sayılan sözleşmeyle satın alınan şey, örneğin o zaman başkasından 100 liraya alınabilirken şimdi 120 liraya alınabilmesi,
d- Başka bir sözleşmenin yerine getirilmemesi dolayısıyla uğranılan zarar,
e- Dava masrafları (HGK’ nun 05.07.2006 gün ve 2006/13-499 E. 2006/507 K).
Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; geçersiz olan sözleşmeden doğan edimini diğer tarafa güvenerek ifa eden davacı tarafın, sözleşmenin yerine getirilmemesi nedeniyle uğramış bulunduğu menfi zararını talep edebileceğinin kabulü gerekir. Aksi halin kabulü, eş söyleyişle sözleşmenin geçersizliğini bilerek imzalayan davalı tarafın daha sonra bu geçersizliğe dayanan savunmasına itibar edilmesi, TMK’ nun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacaktır.
O halde mahkemece; davacı tarafın aldığı konut kredisi nedeniyle davalı bankaya ödediği faiz miktarından ibaret bulunan menfi zararının davalılardan tahsiline karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile istemin tümden reddi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bu nedenlerle yerinde olan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 990 TL vekâlet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davalı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.