Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davacı ve davalı işverenin kusur oranının dağılımına, davalı işverenin manevi tazminatın miktarına yönelik temyiz itirazlarının reddine.
2- Dava iş kazası sonucu beden güç kaybına uğrayan davacının sürekli iş göremezlik oranının tesbiti ile maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece manevi tazminat isteminin kabulüne, maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
HUMK’nun 46.maddesi uyarınca yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için aralarında bağlantı bulunsa bile davaların ayrılmasına davanın her safhasında karar verilebileceği, 77.maddesinde ise Mahkemenin yargılamayı, mümkün olduğunca hızlı ve bir düzen içerisinde seyretmesini sağlamakla yükümlü olduğu bildirilmiştir.
Sürekli iş göremezlik oranının tesbiti davasının sonucunu bekleyecek olan maddi tazminat davası; nitelikçe sigortaca karşılanmayan zararın tazmini istemine ilişkin olduğundan ve davacının maddi zararından sigortaca bağlanan gelirin peşin sermaya değeri düşülmek suretiyle karşılanmayan zararın miktarı bulunmak suretiyle sonuca gidilebileceğinden, kural olarak Sosyal Sigortalar Kurumunca tesbit davası sonucu verilecek sürekli iş göremezlik oranının belirmesine ilişkin hüküm kesinleşmedikçe bu oran esas alınarak aylık bağlanmayacağından her iki davanın ayrı ayrı görülmesinde dava tekniği açısından zorunluluk bulunmaktadır.
Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin ayrı ayrı görülmeleri gereken birbirinden tamanen farklı inceleme ve araştırma yapılması gereken iki davayı bir arada görmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş; her iki davayı ayırmak, sürekli iş göremezlik oranının tesbitine ilişkin davayı maddi tazminat davası için bekletici mesele yapmak, ve maluliyet oranının Adli Tıp 3. ihtisas Kurulunun 24.9.1992 tarihli raporunda %15, SSK Yüksek Sağlık Kurulu"nun 25.4.2003 tarihli raporunda % 35, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 9.8.2004 tarihli raporunda % 33 olarak çelişkili biçimde belirlendiği gözetilerek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor almak suretiyle çelişki giderilerek çıkacak sonuca göre sürekli iş göremezlik oranını tesbitine ilişkin davayı sonuçlandırmaktır.
Maddi zararın hesaplama yöntemine gelince; bu tür davalarda, tazminat miktarı, işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tesbit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise, 60 yaşa kadar yıllık olarak % 10 artırılıp % 10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşından sonrada bakiye ömrü kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yönteme başvurulmadan, her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Kuşkusuz, açıklanan tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı almaya veya işçinin yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı, . 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceği asıl olup yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif döneminde zarar hesabına dahil edilmesi gerekir.
Somut olayda davacı sigortalı beton döküm işçisi olup kalifiye elaman olark çalışmaktadır. Davacının yaşı, mesleki kıdemi yaptığı iş belirtilmek suretiyle İnşaat Mühendisleri Odasından emsal işçinin olay tarihinden itibaren alabileceği ücretler sorularak ücret belirtildikten sonra hesaplama yapılması gerekirken ücretinin bilinmediğinden bahisle asgari ücreti esas alarak, pasif dönemi hesaba katmaksızın hesaplama yapan 11.10.2005 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak sonuca gidilmiş olmasıda kabul şekli bakımından hatalı olmuştur.
3-SSK Başkanlığı"nın temyizine gelince;
Sigortalının sürekli iş göremezlik oranının tesbiti ile ilgili istemi Sosyal Sigortalar Kurumunun hak alanını ilgilendirmekte olup Kurumun taraf olmadığı bir davada bu istemin mahkemece sonuçlandırılması mümkün değildir.
Somut olayda Kurum vekili 12.1.1996 tarihli dilekçesi ile davacı yanında davaya müdahale ettiğini bildirmiş, Mahkemece de 30.1.1996 günlü duruşmada asli müdahale talebi kabul edilmiştir.
Hal böyle iken Kurumun karar başlığında gösterilmemesi ve kurumla ilgili hüküm kurulmaması usul ve yasaya aykırı olmuştur.
O halde tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halendi taraflara iadesine, 10.7.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.