3. Hukuk Dairesi 2021/3999 E. , 2021/7149 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalının, 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu kapsamında sözleşmeli aile hekimi olarak görev yaptığını, davacı kuruma ait taşınmazı kullanmasına ve komisyon tarafından aylık 114,90TL kira bedeli belirlenmesine rağmen, 01.09.2011- 01.02.2012 tarihleri arasında herhangi bir ödeme yapmadığını, ödenmeyen kira bedellerin tahsili için yapılan takibe davalı tarafından haksız olarak itiraz edilmesi sebebiyle takibin durduğunu belirterek icra takibine yapılan itirazın iptaline ve %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davaya bakmaya görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu, taraflar arasında yazılı veya sözlü bir kira sözleşmesi olmadığı, 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu beyanla davanın reddini dilemiştir.
Mahkemenin 16.01.2019 tarih ve 2018/1255 esas-2019/62 karar sayılı kararı ile; davalının kira ilişkisini inkar ettiği, davacının kira ilişkisini ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı Sağlık Bakanlığı vekilinin 05.03.2019 tarihli kanun yararına temyiz dilekçesi ile; Antalya 6. Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 16.01.2019 tarih ve 2018/1255 esas-2019/62 karar sayılı dosyasında, davalı aile hekimi ile davacı arasında kanun gereği kira sözleşmesinin kurulduğundan davanın kabulünün gerektiği belirtilerek, kanun yararına bozulması konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına başvurulması istenmiştir.
Bunun üzerine dosya Antalya 6. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü"ne üst yazı ile gönderilmiş olup, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü"nün 16.03.2021 tarihli yazısı ile; dava konusu taşınmazın, 01.09.2011 tarihinden 01.02.2012 tarihine kadar, davalı sözleşmeli aile hekimi tarafından herhangi bir bedel ödemeksizin kullanıldığı, 30.12.2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliğinin "Aile hekimine yapılacak ödemeler" başlıklı 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde; "Aile Sağlığı Merkezi Giderleri: Sözleşmeyle çalıştırılan aile hekimine, hizmet verdiği merkezin kira, elektrik, su, yakıt, telefon, internet, bilgi-işlem, temizlik, büro malzemeleri, küçük onarım, danışmanlık, sekretarya ve tıbbi sarf malzemeleri gibi Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliğinin 23 üncü ve 24 üncü maddeleri ile belirlenen asgari fiziki ve teknik şartların devamına yönelik giderleri için her ay tavan ücretin %50’sinin, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan illerin satın alma gücü paritesi puanı ile çarpımı sonucuna göre bulunacak tutarda ödeme yapılır. Aile hekimliği pozisyonunun, sözleşmeli aile hekimi bulunmaması nedeniyle boş olması durumunda, bu ödeme müdürlüğün döner sermayesine aktarılır ve birimin giderleri karar defterinin ibrazı üzerine müdürlüğün döner sermayesinden karşılanır" hükmünün getirildiği ve davalı aile hekimine kullanım bedeli talep edilen dönemde bu kapsamda ödeme yapıldığı, bu durumda mahkemece, uzman bilirkişi ya da uzman kişilerden oluşacak bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile Antalya 6. Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 16.01.2019 tarih ve 2018/1255 esas-2019/62 karar sayılı kararının kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 1 ve devamı maddelerinde sözleşmenin kurulması ve hükümleri düzenlenmiş olup; sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla (rızalarını beyan etmeleriyle) kurulur (TBK 1/1). İrade açıklaması, açık veya örtülü (zımni) olabilir (TBK 1/2). Taraflar sözleşmenin esaslı noktalarında uyuşmuşlarsa, ikinci derecedeki noktalar üzerinde durulmamış olsa bile, sözleşme kurulmuş sayılır (BK 2/1). İkinci derecedeki noktalarda uyuşulamazsa hâkim, uyuşmazlığı işin özelliğine bakarak karara bağlar (TBK 2/2). İcap ve kabul ile yani önerinin diğer tarafça kabul edilmesi ile birbirine uygun karşılıklı irade açıklaması gerçekleştiğinden sözleşme ilişkisi kurulmuş olur. Sözleşme ilişkisinin varlığı halinde tarafların hak ve yükümlülükleri bu sözleşme kapsamına göre belirlenmelidir. Sözleşmede açık hüküm olmayan hallerde ise yasada yer alan tamamlayıcı kurallardan da yararlanılmalıdır. TBK"nın 19. maddeye göre; bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınmalıdır.
Kira Sözleşmesi, sözleşmenin tarafı olan kiraya veren ve kiracının karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulur. Bu karşılıklı irade beyanlarından zaman olarak önce olana icap, ikincisine de kabul denilmektedir. Sözleşmenin geçerli olarak kurulabilmesi için, tarafların iradelerinin birbiri ile karşılıklı ve uygun olması gerekir. Bu uygunluk sözleşmenin tüm objektif ve subjektif esaslı noktaları üzerinde olmalıdır. Taraflar sözleşmenin esaslı noktalarında uyuşmuşlarsa, ikinci derecede noktalar üzerinde durulmamış olsa bile, sözleşme kurulmuş sayılır (TBK m. 2/f.1). Sözleşmenin esası niteliğinde olmayan noktalar ikinci derecede yan noktalardır. Taraflar sözleşmenin esaslı noktalarında uyuşup ikinci derecede yan noktaları müzakere dışı bırakıp sözleşme kurabilecekleri gibi, ikinci derecede yan noktayı da sözleşmenin zorunlu şartı niteliğine dönüştürebilirler. Bir taraf için sözleşmenin subjektif esaslı noktası niteliğine dönüşmüş olan bu husus üzerinde anlaşılmadan sözleşmenin kurulması mümkün değildir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun "taleple bağlılık ilkesi" başlığını taşıyan 26. maddesinde "Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir." hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddeye göre, hakimin tarafların talep sonuçları ile bağlı olduğu, talep edilenden fazla veya başka bir şeye hükmedemeyeceği açıkça belirtilmiştir.
Somut olayda; davacı dava dilekçesi ve yargılama sırasındaki beyanları ve temyiz dilekçesinde, taraflar arasında kira sözleşmesi olduğunu iddia etmekte ise de; taraflar arasında karşılıklı irade beyanı ile kurulmuş bir kira sözleşmesinin varlığını ispat edememiştir. Taleple bağlılık ilkesi gereğince, mahkemenin, davacının talebinin haksız işgal tazminatı olması gerektiği gerekçesi ile görevsizlik kararı da veremeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Mahkemece yukarıda anılan ilkeler uyarınca oluşturulan hüküm HMK 327. maddesine aykırılık teşkil etmemektedir. Diğer bir deyiş ile mahkeme tarafından kanun yararına bozma yoluna başvurulabilecek nitelikte olan ve açıkça yürürlükteki yasalara aykırı bulunan bir karar verilmemiştir. Yasalara mutlak şekilde muhalefet edilmedikçe kanun yararına bozma kararı verilemez.
Şu durumda, mahkemece, davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamasına göre, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteği yerinde görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenle Adalet Bakanlığının hükmün kanun yararına bozulması talebinin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Adalet Bakanlığına İADESİNE, 24.06.2021 gününde oy birliği İle karar verildi.