3. Hukuk Dairesi 2021/63 E. , 2021/7156 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki cezai şartın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; hastaların muayene edilmediği halde kuruma muayene bedellerinin faturalandırılmış olması ile gözlük almasını gerektirmeyen tanılar konulan hastalara gözlük yazıldığı sebepleriyle Kurumun 05/11/2014 tarihli yazısı ile Sağlık Hizmetleri Sunucularından Sağlık Hizmeti Satın Alma Sözleşmesinin 11.1.15 maddelerine aykırı hareket edildiği gerekçesiyle 56.000,00 TL cezai işlem uyguladığını, cezanın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece; bilirkişi göz doktoru mütalaasına göre tarih ve doktor kaşelerinin yanlış basılabileceği, protokol defterine muayene bulgularının tümünün işlenmemiş olabileceği, bazı hastalıklar için ayrıca gözlük gerekebileceği, ayrıca davalı kurumun davacı özel SHS"den yaptığı kesintinin haklı nedenlere dayandığına dair somut delil bulunmadığından cezai işlemin yerinde olmadığı kanaatiyle davanın kabulüne, 56.000,00 TL cezai işlem uygulanmasına yönelik işlemin iptaline dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin, 12/11/2019 tarihli, 2016/31198 esas, 2019/11198 karar sayılı ilamıyla "...sözleşme ve mevzuat açısından cezai işleme konu olan davacının eylemleri ve işlemleri hakkında açık bir değerlendirme yapılmamış, dava konusu cezai işlemin dayanağı, protokol ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile birlikte değerlendirilip bilimsel ve teknik bir şekilde ortaya konulmamıştır. Bu haliyle bilirkişi raporu karar vermeye elverişli değildir. Mahkemece, dava konusu işlemin sözleşme ve mevzuat açısından dayanağını açıklayan taraf ve yargı denetimine açık, ilgili uygulamalar ve mevzuat hakkında bilgisi olan üçlü bilirkişi heyetinden, davalının bilirkişi raporuna itirazları da gözönünde bulundurularak rapor aldırılması" gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyulduğu belirtilerek, davalı kurumun Özel SHS’ye uyguladığı cezai işlemin somut delillere dayanmadığı, dosyada beyanına başvurulan tanıkların bu durumu doğruladığı, kök raporda cezai işlemin dayanağı olan sözleşmede yer alan hükümlerin irdelendiği ve cezai işlemin haksız olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne, 56.000,00 TL cezai işlem uygulanmasına yönelik işlemin iptaline karar verilmiş; hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Yargıtay"ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme, uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi; hükmün bozma kararı kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bozmaya uyulmakla, bozma lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak doğar.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup; Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.(Aynı yönde ...nun 26.2.1986 gün ve 1986/1-50 E.-174 K.; 11.5.1994 gün ve 1994/8-252 E.-314 K.; 1.12.1999 gün ve 1999/18-1041 E.-1006 K.; 11.5.2005 gün ve 2005/2-315 E.-333 K.; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E.-573 K. sayılı ilamları).
6100 sayılı HMK"nın 266. maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez. Her halde seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerekir.
HMK’nun 281. maddesinde, tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bilirkişiler, raporlarını hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir.
Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
Somut olayda; davacı hakkında uygulanan cezai işleme konu eylemlerin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için hasta bazında tek tek sözleşme ve mevzuat hükümlerine göre ihlal olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği bozma ilamında belirtilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verildiğine göre, bozma ilamında gösterildiği şekilde işlem yapılması gerektiği tartışmasızdır. Ancak mahkeme; konusunda uzman yeni bir heyetten rapor alması gerekirken, bozma nedenlerine göre yetersiz bulunan raporu hazırlayan bilirkişi heyetinden ek rapor almak suretiyle hükme esas alınamayacağı belirtilen raporla aynı görüşleri içeren ek rapora göre bozmaya aykırı şekilde karar vermiştir. Bu durumda mahkemece taraflar arasındaki sözleşmeler ve ilgili mevzuatta uzman hastane yöneticisi, doktor ve emekli Sayıştay denetçisinden oluşan yeni bir bilirkişi heyetinden uygulanan cezai işlemin sözleşme hükümlerine ve mevzuata uygun olup olmadığını hasta bazında tek tek değerlendirecek şekilde rapor alındıktan sonra bozma kararı doğrultusunda tüm dosya kapsamına göre işlem ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK"nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440. maddesi gereğince 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.