3. Hukuk Dairesi 2013/1569 E. , 2013/4254 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin, davalı belediyenin arsa satışı için açtığı ihaleye katılarak davaya konu 505 ada 5 parsel sayılı taşınmazı satın aldığını ve satış bedeli olarak toplam 6.440,50 TL ödediğini, ancak ihale bedelinin müvekkili tarafından ödenilmesine rağmen davalı belediyenin taşınmazın mülkiyetini nakletmekten kaçındığını, bilahare davalı ... encümeninin ihalenin iptaline karar verdiğini, ihalenin iptali nedeniyle müvekkilinin taşınmazı alamadığını belirterek, davalıya ödenen alım bedeline mahsuben şimdilik kaydı ile 4.000 TL nin ödeme tarihlerine göre belirlenecek yasal faizi ile alınmasına, ödenen para ile 2002 yılında aynı mevkide benzer nitelikli bir taşınmaz almış olsaydı bu taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedelinin belirlenerek, bu bedelden ödedikleri anapara ve faizinin mahsubuyla arta kalan zararları için şimdilik kaydıyla 5.000 TL tazminatın davalıdan faiziyle alınmasını talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini 17.150 TL ye yükseltmiştir.
Davalı vekili; davaya konu taşınmazın ihale tarihinde davalı ... adına kayıtlı olmadığını, buna göre ifa edilecek edim (taşınmaz) mevcut olmadığından yerine tazminat talep edilemeyeceğini, müvekkili yönünden ifanın imkansızlığının ihale tarihinde mevcut olduğunu, 23.05.2002 tarih ve 27 sayılı encümen kararı ile ihalenin iptal edildiğini, tapuda ayrıca ihale şartnamesinde tapuların verilmeyeceğine ve ödenen paraların iade edileceğine dair bilgilendirme yazısının 02.05.2006 tarihinde davacıya tebliğ edildiğini, müvekkili belediyenin iptal işlemi aleyhine idare mahkemesinde açılan davanın reddine karar verildiğini, davacının davalıya ödemiş olduğu toplam tutarı istemesinin sebepsiz zenginleşmenin giderilmesi için yasal bir talep olduğunu, ancak müvekkilinin temerrüde düşürülmediğini, ödenen bedele dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiğini, davacının ödediği toplam tutarın 3.550 TL olduğunu belirterek, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davanın kısmen kabulü ile 4.000 TL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte, HMK"nun 26. maddesi gereğince 13.150 TL nin davalıdan tahsili cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı Belediyenin dava dışı Hazineye ait parseli haricen davacıya satmasına ilişkin sözleşmeden kaynaklandığı sabittir. Yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak resmi merciler önünde yapılmış bir satış sözleşmesi olmadığından yapılan taşınmaz satış işlemi TMK. nun 706, BK.nun 213, Tapu Kanununn 26. maddesi hükmüne göre geçersizdir. Bu nedenle, taraflar ancak verdiklerini isteyebilir. Bu durumda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına uygun çözümlenmesi ve tasfiye edilmesi gerekir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle sebepsiz zenginleşmenin kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına -cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim, gerek Yargıtay kararlarında ve gerekse öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de varılmak istenen sonuç aynıdır.
Şu durumda; hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye, karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde, kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak, burada denkleştirme yapılırken,
iade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihe dikkat edilmelidir. Zira, geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan istemelidir.
Dosya içerisine alınan Ankara 2. İdare mahkemesinin 2006/2521 Esas sayılı dosyasında davacının .... olduğu görülmüş, dosyamız davacısı ..."ın davacısı olduğu bir dava dosyasının dosya içerisinde mevcut olmadığı görülmüştür.
Hal böyle olunca; mahkemece, davacının davalı belediyenin yaptığı ihalenin iptaline ilişkin idare mahkemesine açtığı bir davanın bulunup bulunmadığı hususunda tarafların beyanları alınarak bu durum tespit edilmeli, dava dosyası getirtilerek incelenmeli ve buna göre ifa"nın her iki taraf içinde imkansız hale geldiği tarih olan idare mahkemesi kararının kesinleştiği tarih tespit edilmeli, davacı tarafından idare mahkemesine açılan bir davanın bulunmaması halinde mahkemece ifa"nın her iki taraf için imkansız hale geldiği tarih saptanmalı ve ondan sonra davacının taksitler halinde davalıya ödediği bedelin ifa"nın imkansız hale geldiği tarihte ulaşacağı alım gücü değerinin ne olabileceğinin yukarıda açıklanan ilke ve esaslar ışığında, içinde bankacı da bulunan üç kişilik uzman bilirkişi kurulundan nedenleri açıklayıcı, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınması suretiyle belirlenmesi ve hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler gözardı edilerek, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.