Davacı, Kurum kararının iptaliyle, maaşının kesildiği tarihten itibaren tekrar bağlanmasına ve borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacının tüm temyiz itirazlarının reddine,
2- Davalı Kurumun temyizine gelince; davacı, davalı Kurum tarafından 21.02.2003-19.03.2005 dönemi için aldığı ölüm aylıkları nedeniyle borç çıkarılması üzerine, davalı Kurumdan yaşlılık aylığı ile birlikte babasından dolayı ölüm aylığını da yasal olarak alabileceği, aksinin kabulü halinde ise Borçlar Kanununun 63. maddesine göre iade ile mükellef olmadığı gerekçesi ile borçlu olmadığının tesbitini ve Kurum işleminin iptali ile aylığının yeniden bağlanmasını istemiştir.
Mahkeme davayı kısmen kabul etmiş; davacının aylığın yeniden bağlanmasına ilişkin isteminin reddine, B.K.63. maddesi hükmüne göre yersiz ödenen aylıklardan dolayı borçlu olmadığının tesbitine karar vermiştir.
506 sayılı yasanın 68/VI maddesinin açık hükmüne göre; ”Sigortalının kız çocuklarına bağlanan aylıklar, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya buralardan gelir veya aylık almaya başladıkları veya evlendikleri tarihi takibeden devre başından itibaren kesilir.” Davacı kız çocuğu, babasından dolayı 07.01.2000 tarihinden itibaren davalı SSK’dan ölüm aylığı almakta iken, 01.02.2002 tarihinde kendi çalışmalarından dolayı aynı Kurum tarafından yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
Yasanın bu açık hükmü karşısında mahkemenin, aylığın yeniden bağlanmasına yönelik istemin reddine karar vermesi doğrudur.
BK.nun 63. maddesinde, “haksız olarak bir şeyi iktisap eden kimse onun istirdadı zamanında elinden çıkmış olduğu miktar nisbetinde red ve iade ile mükellef değildir.” denilmektedir. Kendisine ödeme yapılan kimse bu ödemeden dolayı bir yarar sağlamışsa, bunu elinden çıkmış bir sarfiyat olarak düşünmemek gerekir. Buradaki elden çıkmış olma sözleri yararlanma dışındaki durumları ifade eder. Davacı almış olduğu paranın yararlanma dışında elinden çıkmış olduğunu isbat edememiştir. Hal böyle olunca, dava konusu edilen yersiz ödenen aylık miktarını iade ile mükelleftir.
Kaldı ki, Borçlar Kanunu, iade borcunun kapsamını, zenginleşmenin iyi veya kötü niyetli olmasına göre farklı çözüm getirmiştir. Haksız zenginleşen, zenginleşmeyi kötü niyetle elden çıkarmış ise iade zamanında mevcut olan zenginleşmeyi değil elden çıkardığı zenginleşmenin tamamını iade ile yükümlendirilmiştir. Zenginleşmenin iyiniyetli sayılıp sayılmayacağı MK.nun 3. maddesi hükmüne göre belirlenecektir Haksız zenginleşen elde ettiği yararın geçerli bir sebebe dayanmadığını iade ile yükümlü olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise iyiniyetli sayılmayacaktır. Bu bağlamda, kural olarak zenginleşenin kötü niyetli olduğunu iddia eden iade alacaklısı bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Ancak, olayın özellikleri zenginleşmenin iyiniyetle olmadığını açıkça gösteriyor ise bu iddia ispat edilmiş sayılmalıdır.HGK’nun 16.06.1987 gün ve 1987/68-618 sayılı Kararı da aynı yöndedir.
Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine göre davacının babasından dolayı ölüm aylığı alması mümkün değildir. Davacı, açık kanun hükümlerini bilmediğini ileri sürerek iyiniyet iddiasında bulunamaz.
Mahkemenin, davanın tümden reddi yerine yazılı şekilde kısmen kabulüne karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.11.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.