22. Hukuk Dairesi 2016/4408 E. , 2016/6807 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesini işçilik ücretlerinin ödenmemesi üzerine haklı sebeple feshedildiğini belirterek kıdem tazminatı ile ödenmediğini iddia ettiği bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, iş sözleşmesinin davacı taragfından haklı sebep bulunmadan feshedildiğini, davacının müvekkili şirkete ihbar tazminatı borcu bulunduğundan herhangi bir alacağının tespiti halinde takas mahsup def"inde bulunduklarını, davacının yıllık izinlerini kullanmış olup son aya ilişkin ücretinin dava açılmadan önce banka hesabına yatırıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının ilk dönem çalışmasını haklı fesih sebebi ile sonlandırıp sonlandırmadığı ve ibranamenin geçerliliği noktalarında toplanmaktadır.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine bu tür belgeler yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir.
İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkündür. İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Somut olayda, davacı işçinin, davalı şirkete ait işyerindeki ilk dönem çalışmasına ilişkin iş sözleşmesinin sonlandırılmasından sonra düzenlenen 10.03.2009 tarihli ibranamede, davacı, davalı şirkette hiçbir alacağının bulunmadığını beyan ederek işvereni ibra etmiş, Polmak sondaj kulesinin yörelerinden gittiğinden bahisle kendi istek ve arzusu ile istifa ettiğini açıklamıştır. İbranamenin miktar içermemesi, ibranameyi tek başına geçersiz kılmaz. Davacı tarafça, ibranamenin baskı altında, iradesi fesada uğratılarak düzenlendiği iddia ve ispat olunmamıştır. Mahkemece davacıya, söz konusu belgedeki imzanın kendisine ait olup olmadığı sorularak davacıya ait olduğunun beyan edilmesi halinde ibranamenin geçerli olduğunun kabulü ile bu döneme ilişkin dava konusu alacakların dışlanması suretiyle hesaplama yapılarak sonuca gidilmesi, ayrıca somut olayın özelliklerine göre, aynı belge üzerindeki davacıya ait fesih iradesinin haklı nedene dayanmadığının kabulü ile ilk dönem çalışması karşılığı talep edilen kıdem tazminatı isteğinin reddi yönünde hüküm kurulması gerekir.
3-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 401. maddesine göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücret göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma şartlarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Kanun’un 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece re"sen araştırılmalıdır.
Çalışma hayatında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek, ilgili işçi ve işveren kuruluşları ile Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı internet sitesinde bulunan “Kazanç bilgisi sorgulama” ekranından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Dosya içeriğine göre, sondaj işçisi olarak çalışmış olan davacının aylık net 2.150,00 TL ücret aldığı iddia edilmiştir. İşveren ise bordrodaki 1.650,00 TL brüt ücretin son ücrete esas olduğunu ileri sürmüştür. ..... Sendikası"nın emsal ücret konulu yazısında, 2013 yılı için davacının 2.500,00- 2.650,00 TL brüt ücret ile çalışabileceği belirtilmiştir. Mahkemece başkaca emsal ücret araştırması yapmadan, ilgili sendika yazısı ve davacı tanık anlatımlarına göre davacı iddiasının kabulü isabetsiz olmuştur. Davacının kıdemi, işi, teknik yeterlilikleri dikkate alınarak meslek odaları ve ilgili kuruluşları ile Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı internet sitesinde bulunan “Kazanç bilgisi sorgulama” ekranından emsal ücretin ne olabileceği araştırıldıktan sonra tüm dosya kapsamına göre belirlenecek ücrete göre dava konusu alacaklar hesaplanmalı, davacının ...."taki banka hesabına yatırılan 702,52 TL tutarındaki 2013 yılı Mayıs ayı ücret ödemesinin mahsubu ile son aya ilişkin eksik ödendiği iddia edilen ücret alacağı tespit edilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.