23. Hukuk Dairesi 2013/6488 E. , 2013/7236 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki kooperatif üyeliğinin tespiti davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkilinin 07.08.1998 tarihinde dava dışı ..."ın davalı kooperatifteki ortaklık payını devraldığını, ortaklığa kabul edilerek kooperatif üyeliğinin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirdiğini, uzun zaman geçmesine rağmen dairesinin kendisine teslim edilmemesi üzerine davalı kooperatife başvurduğunda kendisinin hak sahibi olmadığı, kooperatifteki üyelik kaydını 08.08.2001 tarihinde kooperatif üyelik sözleşmesi ile kardeşi davalı ..."e devrettiğinin bildirildiğini, belirtilen sözleşmedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek, davalı kooperatifin üyesi olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 24.11.2011 tarih 2576 Esas 2070 Karar sayılı ilamıyla; mahkemece ceza dosyası getirtilip, imza ile ilgili bilirkişi incelemesi yapılıp yapılmadığı, tarafları yönünden bekletici mesele yapılması şartlarının oluşup oluşmadığı araştırılıp, şayet şartlar oluşmamış ise BK"nın 53. maddesi hükmü de dikkate alınarak devir sözleşmesindeki imzanın aidiyetinin incelenmesi bakımından tüm eksiklikler tamamlanıp uzman grafolog bilirkişiden rapor alınması gerektiği belirtilerek bozulmuş, mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda dosya kapsamına göre, davacının kendi eli ürünü olmadığı sabit olan imzayı havi bir devir sözleşmesi ile devraldığı kooperatif hissesinin devrindeki imzanın kendisine ait olmadığı, kendisinin imza kullanmadığı, parmak bastığı şeklindeki iddialarının iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğu, ayrıca kooperatife yapılan ödemelerin miktarları, tarafların ödemeleri arasındaki orana göre davacının haksız olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, kooperatif üyeliğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyulmuş ise de; bozma ilamı gerekleri yerine getirilmeden TMK"nın 2. maddesine dayalı olarak davanın reddine karar verilmiştir. Dosya kapsamından dava konusu 08.08.2001 tarihli devir sözleşmesi ile ilgili ... Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2010/484 Esas sayılı ceza dosyasında davalılar ... ve kooperatif yöneticileri hakkında kamu davasının açıldığı, bu davada devir sözleşmesindeki imzaların davacının eli ürünü olmadığının tespit edildiği ve henüz karar verilmediği anlaşılmıştır. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’ nun "Ceza Hukuku ile
Medeni Hukuk arasında münasebet" başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir. Karar tarihinden önce yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 74. maddesinde de benzer düzenlemeye yer verilmiştir. Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, diğer anlatımla beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hususları doktrinde ve Yargıtay"ın yerleşik uygulamalarında kabul edilmektedir. Öte yandan, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (YHGK"nın 10.01.1975 gün ve 1971/ T-406 E., 1975/1 K. ; YHGK.nın 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E, 1985/21 K. Sayılı ilamları). Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır (HGK.nın 16.09.1981 gün ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd; Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844; YHGK"nın 28.03.2012 gün ve 19-24 E, 243 K sayılı ilamı). Böylece, kural olarak hukuk hakimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nın 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir. (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 437 vd.)
Bu itibarla, mahkemece ... Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2010/484 Esas sayılı dosyasında verilecek kararın işbu davanın sonucunu etkileme olasılığı bulunduğundan kesinleşmesi beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususa işaret eden bozma ilamına uyulmasına rağmen farklı bir gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Öte yandan, gerekçeli karar başlığında 28.11.2008 olan dava tarihinin 31.03.2012 olarak yazılmış olması da hatalı olmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 20.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi