Davacı, davalı işveren nezdinde 1.6.2004-29.8.2004 tarihleri arası çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, davalıya ait kömür pazarlama ve teslimatı işyerinde 1.6.2004-29.8.2004 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak sürekli çalıştığının tesbitini istemiştir.
Mahkemece davanın kanıtlanamaması nedeniyle reddine karar verilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesinde, bu tür hizmet tesbit davalarının kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki bu tür kanıtların bulunmaması, salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması, inandırıcı olmaları koşuluyla, Kuruma bildirilen dönem bordroları, tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken işverenler tarafından Kuruma bildirilen komşu işyerleri çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür. Bu gibi durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Mahkemenin bu tür davaların kişilerin sosyal güvenliğine ilişkin olması ve kamu düzenini ilgilendirdiği göz önünde tutularak gerektiğinde olabildiğince delilleri toplayıp bunları birlikte değerlendirmek suretiyle bir sonuca gitmesi gerekirken, istemi reddetmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Somut olayda davacının, davalı işveren tarafından çalışmalarının hiç birinin Kuruma bildirilmediği; davacının tespit istediği dönemde başka bir işyerinden çalışmasının Kuruma bildirilmediği ve fiili çalışma kanıtlanırsa çalışmanın sona erdiği tarih itibariyle hak düşürücü sürenin dava tarihi dikkate alındığında geçmemiş olacağı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Öte yandan 29.12.2004 tarih ve 129 no’lu İş müfettişi raporunda kayıtlarda davacının çalışmasına rastlanmadığı ve işveren vekili beyanında çalışmayı kabul etmediği için davacının şikayetinin yerinde olmadığı sonucuna varılmış ise de; işverenin davacıdan hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanmak suçundan şikayetçi olduğu Balıkesir 2.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2004/730 Esas ve 2004/624 Karar sayılı dosyasında işveren vekili L.K., hem şikayet dilekçesinde, hem soruşturmanın diğer aşamalarında verdiği beyanlarda kömür dağıtımı için iş istemeye gelen davacıyla sözleşme yaptıklarını doğrulamış, diğer tanıklar da davacının davalı işverenin Balıkesir’deki satış temsilcisi olarak kendisiyle muhatap olduklarını beyan etmiş, davacı da sanık olarak alınan savunmasında davalı işverene ait kömür pazarlama ve dağıtımı işyerinde çalıştığını ileri sürerek bu davadaki iddiasıyla tutarlı bir beyan vermiştir. Anılan ceza davası sanığın önödemede bulunması nedeniyle düşürülmüştür.
Davada güçlü delil olarak değerlendirilmesi gereken Ceza davasındaki yeminli tanık anlatımları ile müşteki ve sanık beyanları davacının çalışmasını doğruladığı gibi, yazılı bir delil olarak, davacının da işveren vekili ile birlikte satıcı olarak göründüğü 17.6.2004 tarihli kömür satış sözleşmesi ve bu sözleşmedeki alıcı sitenin yöneticisi olarak imza atan M.A.G.’ın ceza davasındaki beyanı da çalışmanın fiili ve gerçek olduğunu açık seçik ortaya koymaktadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcını istek halinde davacıya iadesine, 21.12.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.