Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/2319
Karar No: 2015/1663
Karar Tarihi: 18.03.2015

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/2319 Esas 2015/1663 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2015/2319 E.  ,  2015/1663 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı ... Yönetimi, tapuda tarla davalı adına kayıtlı ....... Köyü 278 parsel sayılı 1425,00 m² yüzölçümündeki taşınmazın kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı iddiasıyla tapu kaydının iptaliyle orman niteliğiyle ............ adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
    Davalı vekili, çekişmeli taşınmazın kadimden beri tarım arazisi olarak kullanıldığını, müvekkili tarafından taşınmazın tapuya güvenerek satın alındığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece davanın kabulüne, çekişmeli 278 sayılı parselin tapu kaydının iptaliyle orman niteliğiyle ............ adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, kesinleşen orman kadastrosuna dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
    Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 22/02/2011 tarihinde askı ilânı yapılarak kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması bulunmaktadır.
    İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan uygulama ve araştırmada çekişmeli taşınmazın orman tahdidi içinde kalan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve 6831 sayılı Kanunun 7. maddesinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespitinin orman kadastro komisyonları tarafından yapılacağı düzenlenmiş olmasına ve yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 18/03/2015 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY YAZISI

    1979 yılında 766 sayılı Tapulama Kanunu hükümleri uyarınca ....... Köyü çalışma alanında yapılan arazi kadastrosu sırasında, dava konusu taşınmaz ile birlikte dava dışı 277, 281, 282 ve 284 parsel sayılı taşınmazlar, Tapu Komisyonunun 28.04.1944 tarih 50 sayılı kararı üzerine oluşan tapu kaydına dayanılarak ölü kayıt maliki mirasçıları ............. ve müşterekleri adına tespit edilmiştir. Tespitlere karşı itiraz edilmediğinden, kadastro tutanakları kesinleşmiş ve 01.07.1980 tarihinde tarla vasfıyla tapuya tescil işlemi gerçekleşmiştir. Dava konusu taşınmaz daha sonra intikal ve satın alma suretiyle el değiştirmiş; 20.01.2012 tarihinde davalı adına tapu kaydı oluşmuştur. Tapu kaydında taşınmazın orman olduğuna dair herhangi bir şerh de bulunmamaktadır.
    Yörede, 1999 yılında 6831 sayılı Kanun uyarınca orman kadastrosu çalışmaları başlamış; sonuçları 22.02.2011 tarihinde ilân edilmiş ve 22.08.2011 tarihinde kesinleştirilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sırasında alınan uzman bilirkişi raporlarından, orman kadastrosu sırasında çekişmeli taşınmazın tamamının orman sınırları içine alındığı anlaşılmaktadır.
    Davacı ... Genel Müdürlüğü, 09.04.2012 tarihinde, çekişmeli taşınmazın 2011 yılında kesinleşen orman tahdit hattı içinde kaldığı iddiasına dayanarak, tapu kaydının iptali ve orman vasfıyla ............ adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, taşınmazın tamamının orman tahdit hattı içinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    Genel olarak "kadastro", taşınmazların geometrik sınırları ile hukuki durumlarının belirlenerek tapu sicilinin oluşturulması suretiyle mülkiyet haklarının güvence altına alınması faaliyetidir. 766 sayılı Kanunun kadastroyu "kadastro planlarının tanzimi ve tapu sicilinin tesisi", 3402 sayılı Kadastro Kanununun "taşınmazların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek suretiyle tapu sicilini kurmak ve mekansal bilgi sisteminin alt yapısını oluşturmak" şeklinde tarif ettiği; 6831 sayılı Orman Kanununun ise orman kadastrosunu, "ormanların sınırlarını tayin ve tespit etmek suretiyle ............ adına tapuya tescilini sağlamak" olarak ele aldığı görülmektedir. Bu kadastro faaliyetleri devlet tarafından, ilgili kurumları eliyle yürütülmektedir. Tapu sicili tek olup, Devlet, kadastro çalışması yapmak suretiyle 4721 sayılı Medenî Kanunun öngördüğü, güvenilir tapu sicilini oluşturmakla yükümlüdür. Bu nedenle, tapu siciline güven ilkesinden söz edilmektedir.
    Hal böyle olunca, devletin ilgili kurumu tarafından yapılan kadastro çalışmaları sonucu geometrik ve hukuki durumları belirlenerek oluşturulan tapu sicilillerine güvenmek, devlete güven ilkesinin olmazsa olmaz yansımasıdır. Bu ilke, devletin kendi eliyle yaptığı kadastro sonucu oluşturduğu sicilleri, başka bir kurumu eliyle yaptırdığı çalışma sonucu yok saymasının da önüne geçer. Yine bu ilke, ilk kadastro sırasında yasal koşulların bir kısmının hatalı değerlendirmesi sonucu yasalara aykırı kayıtların oluşması halinde, yanlışlığın ancak bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle düzeltilebilmesini olanaklı kılar. Bu gerekliliğe kanun yoluyla sınırlamalar getirilebilirse de Anayasamızın 13. maddesi uyarınca bu sınırlamalar, hakların özüne dokunmamalı, anayasada açıkça belirlenmiş sebeplere uygun bulunmalı ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkelesine aykırı olamamalıdır.
    Nitekim, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/1. maddesinde yer alan "Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu yapılmaz. Bu gibi yerler ikinci defa kadastroya tabi tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır ve TMK.nın 1026. maddesi ne göre işlem yapılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde, ikinci defa yapılan kadastro tapu sicil müdürlüğünce re"sen iptal edilir." hükmü, yukarıda açıklanan ilkelerin doğal bir yansımasıdır. Bu madde uyarınca, daha önce kadastrosu yapılmak suretiyle hukuki durumları tespit edilmiş bir yerde, mülkiyet haklarını belirlemek amacıyla ikinci kez kadastro faaliyeti yapılamaz; yapılırsa, hükümsüzdür.
    Sözkonusu yasa maddesinin, 6831 sayılı Orman Kanunu uyarınca yapılan kadastro faaliyetini kapsamadığını kabul etmek yukarıda açıkladığım, tapu kaydına güven ve devlete güven ilkeleri ile bağdaşmayacağı gibi; aynı maddenin devam eden fıkralarında, ikinci kadastro yasağının istisnaları sayılmış olup orman kadastrosu, bu istisnalar arasında yer almamaktadır. Sözkonusu istisnalar, 2859 sayılı Yasa uyarınca yapılan yenileme kadastrosu ile 3402 sayılı Yasanın 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama kadastrosu gibi doğrudan arazi kadastrosu ile ilgili çalışmalardan ibaret bulunmayıp, imar mevzuatı kapsamında 2981 sayılı Yasa uyarınca yapılacak çalışmalar da istisnalar arasında sayılmıştır. İstisnalar arasında başka yasalar uyarınca yapılacak kadastro çalışmalarından da söz edildiğine ve bunlar arasında 6831 sayılı Kanun yer almadığına göre; 6831 sayılı Kanun uyarınca yapılacak kadastro çalışmaları da ikinci kadastro yasağı kapsamındadır. 6831 sayılı Kanunda, orman kadastrosunun ikinci kadastro yasağı kapsamının dışında kaldığına dair açık bir düzenleme de bulunmamaktadır. 6831 sayılı Kanunun 7. maddesinde yer alan "her türlü taşınmaz" tabirini, daha önce yapılan kadastro çalışmaları sonucu oluşan mülkiyet haklarını idari bir işlemle ortadan kaldıracak şekilde geniş yorumlamak, yukarıda açıkladığım nedenlerle isabetli değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013/20-559 E. - 2014/123 K. sayılı kararrında da benzer görüşler serdedilmiştir.
    İkinci kadastro yasağı nedeniyle; bir taşınmaz, arazi kadastrosu kapsamında işleme tabi tutulmuş ve hakkında tutanak düzenlenmişse, artık o taşınmazla ilgili olarak istisnaları dışında yeniden kadastro çalışması yapılamaz ve tutanak düzenlenemez. İkinci kez yapılan kadastro yok hükmündedir; koşulları gerçekleştiğinde, tapu memuru tarafından tek başına terkin edilebilir. Aynı şekilde bir taşınmaz, önce orman kadastrosuna tâbi tutulmuş ve orman olarak tespit edilmişse, artık o taşınmaz hakkında arazi kadastrosu çalışması yapılamaz; yapılmışsa düzenlenen arazi kadastrosu tutanağı, ikinci kadastro yasağı kapsamında yok hükmündedir.
    Arazi kadastrosu sırasında hata yapılmış olması halinde dava yoluyla hataların düzeltilmesi imkanı bulunmaktadır. Askı ilân süresi içinde açılacak davalarda kadastro mahkemeleri ve sonrasında ise genel mahkemeler görevlidir. 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesi dava hakkını özel mülkiyete konu olabilecek taşınmazlar yönünden 10 yıl ile sınırlamış ise de ormanlar yönünden böyle bir süre sınırı da bulunmamaktadır. O halde, kanunlar uyarınca orman kabul edilmesi gereken bir taşınmazın arazi kadastrosu sırasında özel mülk olarak tespit edilmesi halinde gerek Orman İdaresi ve gerekse ............ tarafından dava yoluyla bu yanlışlığın düzeltilmesini sağlama imkanı bulunmaktadır. Dava yoluyla düzeltilebilecek bu yanlışlığın, açılacak davanın tarafı olması gereken idari mercilerce, kamulaştırma dışında (yani bedeli ödenmeksizin) idari işlemle düzeltilmesi yoluna gidilmesinin; mülkiyet hakkını ihlal edeceği ve hukuk devleti ilkesi ile de çelişeceği düşüncesindeyim. (AİHM"nin Köktepe-Türkiye, ....... ve Diğerleri-Türkiye, ............ -Türkiye kararlarında arazi kadastrosu sonucu tapuya tescil edilen taşınmazın daha sonra bedel ödenmeksizin orman kadastro sınırları içine alınması, tapu kaydı henüz iptal edilmediği halde, mülkiyet hakkının içini boşalttığı ve belirsizlik doğurduğu için, AİHS"nin Ek 1 numaralı protokolünün 1. maddesinin ihlal edildiği belirtilmiştir.)
    Diğer taraftan, devlete ve adalete güven ilkesinin gereği olan hukuk güvenliği, hukukun öngörülebilir olmasını da zorunlu kılmaktadır. Dairemizin sayın çoğunluk görüşü orman kadastrosunun ikinci kadastro sayılamayacağı, ilan süresi içinde dava açılmayan orman kadastrosunun kesinleşeceği ve kesinleşen tahdide karşı 10 yıl içinde dava açılabileceği, böyle bir davanın açılması halinde, birbirinin sonucunu etkileyecek nitelikteki davaların birlikte görüleceği yönündedir. Somut olayda 10 yıllık süre henüz geçmemiştir. Dairemiz, temyiz incelemesine gelen dava dosyasını mahalline geri çevirmiş, "orman tahdidine karşı açılmış bir dava bulunup bulunmadığının araştırılması" ve ayrıca bu hususun "davalıdan" da sorulması istenmiştir. Eğer bu aşamada davalı tarafından açılmış bir dava bulunsaydı, davaların birilkite görülmesi gereği gündeme gelecekti. Ne var ki; davalı asil, geri çevirme kararı üzerine verdiği dilekçesinde "Orman sınırlamasına karşı bir dava açmadığını" bildirmiştir. Görülüyor ki, Dairemizin geri çevirme kararı ile takip edilebilecek yola işaret edilmesine rağmen davalı, başvurabileceği hukuk yolunun farkına varamamaktadır. Hal böyle olunca, ortaya çıkan tablonun "hukukun öngörülebilir olması ilkesi" ile de çelişeceği kanatindeyim.
    Yukarıda açıkladığım nedenlerle, yörede arazi kadastrosu yapılmış ise bundan sonra yapılan orman kadastrosu sonucunda belirlenen orman tahdit hattının, arazi kadastrosu parselleri ile çakışan bölümleri ikinci kadastro mahiyetinde olduğu ve hükümsüz sayılacağı için mahkemece yapılacak iş; orman kadastro hattı hükümsüz olduğuna göre, çekişmeli taşınmazın öncesinin orman sayılan yerlerden olup olmadığının klasik orman araştırması yapılmak suretiyle belirlenmesidir. Nitekim dosya içinde mevcut orman bilirkişi raporunda, 1970 tarihli hava fotoğrafında çekişmeli taşınmazın açıklık alan olarak gözüktüğü ve üzerinde orman ağacı bulunmadığı, güncel durumda taşınmaz üzerinde 3 adet 30 yaşlarında kızılçam ağacı bulunduğunu ancak ağaçların yaşından bu ağaçların tapu kaydının ilk tesisinden sonra saha içine geldiğinin anlaşıldığını bildirmiştir.
    Mahkemece, çekişmeli taşınmazın vasfının, bu taşınmaz ile çakışan bölümü yönünden ikinci kadastro mahiyetinde olması nedeniyle hükümsüz sayılması gereken orman kadastrosu sonucu tespit edilen orman tahdit hattına göre "orman" olarak belirlenmesinin isabetli bulunmadığı kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi