20. Hukuk Dairesi 2014/8404 E. , 2015/1665 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
MÜDAHİL : .............
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, ......... İli, ............ Mahallesi, eski 37 ada, 72 parselden ifrazen oluşan parsellerdeki taşınmazın bir bölümünün 184 ada, 7 parselin sınırları içinde kaldığını, bu taşınmazın müvekkillerinin murisine ait ............Devlet Ormanının ifrazından oluşan bir parsel olduğunu, 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında yapılan orman tahdit sınırı ve orman dışına çıkarma işlemlerinin ................. Kadastro Mahkemesinin 1989/11 Esas nolu dosyasında davalı iken kullanım kadastrosu sırasında 800"den fazla parsele ifraz edilerek tutanağın beyanlar hanesine "6831 sayılı Kanunun 2/B maddesine göre yapılan çıkartma işlemi ................. Kadastro Mahkemesinin 1989/11 Esas sayılı dosyasında davalıdır" şeklinde şerh konulduğunu, dava konusu 184 Ada, 7 Parselin 45-46 ve 47 nolu orman sınır hattını belirleyen alanın ................. Kadastro Mahkemesinin 1989/11 Esas sayılı dosyasında söz konusu alanın orman tahdit sınırları içinde kalarak kesinleştiğini, buna rağmen davalılar adına tapu tescili ................. Kadastro Mahkemesinin 1989/35 Esas 1989/34 Karar sayılı numarası ile yapıldığını, yapılan teknik hata nedeniyle dava konusu taşınmazın önemli bir kısmının orman tahdit sınırları içinde kalmasına rağmen orman sayılmayan saha gibi işlem gördüğünü, 3116 sayılı kanun kapsamında yapılan orman tahdit haritasında 47, 46 ve 45 orman tahdit sınır noktaları arasında kalan alan olmasına rağmen dava konusu 37 ada, 72 parsel nolu taşınmaz içinde orman sayılmayan saha gibi gösterildiğini, davalılar adına yapılan tescil işleminin yolsuz tescil niteliğinde olduğunu, dava konusu 184 ada 7 parsel 45, 46 ve 47 orman tahdit sınırları içinde kalan kısmın tespiti ile tapusunun iptali ve 1744 ve 6292 sayılı Kanunlar kapsamında müvekkilleri adına tapuya tesciline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı şirket, aktif husumet, kesin hüküm, zaman aşımı ve hak düşürücü süre, hukukî yarar yokluğu itirazında bulunmuş, açılan davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ............., çekişmeli taşınmazın ................. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/602 - 337 sayılı ilâmı ile davalı şirket adına tesciline karar verildiğini, ............. aleyhine hak kaybı ve yolsuz tescil hükmünde olma ihtimali bulunduğu iddiasıyla davaya müdahilliklerine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davanın reddine, davalı ............. müdahale talebinde bulunmuş ise de aynı konuda ................. Kadastro Mahkemesinin 1989/11 Esas sayılı dosyasında dava konusu yer ile ilgili davanın devam ettiğinden bu dosyada katılma talebinde bulunabileceği, dayaya katılmasında bir hukuki yarar görülmediğinden talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından esasa, davalı şirket tarafından ise vekalet ücretine yönelik temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali ve tescil niteliğindedir.
Çekişmeli .......... Mahallesi 37 ada 72 sayılı parselin ifrazen geldiği ................. ....... Köyü 37 ada 3 sayılı parsel 217 hektar 1438 m2 yüzölçümüyle Maa müştemilat ........ 2613 sayılı Kanuna göre yapılan Kadastro ile 09.10.1952 tarihinde ......... adına tesbit edilmiş, satışlar ile 10.04.1954 tarihinde 1/5"er pay ile.......ve arkadaşlarına, 21.11.1954 tarihinde .......ne satılmış, 17.05.1984 tarihinde ........ adına kayıt edilmiş, 17.01.1979 tarihinde özel orman olduğuna ilişkin şerh yazılmış, parselin sayfası ifraz sebebiyle Mayıs 1984 tarihinde kapatılmıştır.
2613 ve 766 sayılı Kanunları yürürlükten kaldıran 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinde “tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tesbitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı hükme bağlanmış ve böylece 2613 sayılı Kanun uyarınca yapılan tahdit ve tesbitler yönünden uygulanabilme olanağı olmayan on yıllık hak düşürücü süre yeni kanun kapsamına alınmıştır. Ne var ki, geçiçi 4. maddesinin 3. bendinde “2613 sayılı Kadastro Kanunu ve Tapu Tahriri Kanunu ile diğer kanunlar gereğince özel kadastrosu yapılan ve tutanakları kesinleşmiş bulunan taşınmazlar için on yıllık hak düşürücü süre geçmiş ise, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde hak sahiplerinin dava açabilecekleri” belirtilmiş, böylece 2613 sayılı Kadastro Kanununda on yıllık hak düşürücü süre öngörülmediği için 3402 sayılı Kanunun 4/3 maddesi 09.10.1987 tarihinden itibaren bir yıl içersinde 2613 sayılı Kanuna göre kadastrosu yapılmış ve kesinleşmiş taşınmazlar hakkında da “dava açabilme hakkını” tanımıştır. Temyize konu bu dava, sözü edilen bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 26/02/2013 günü açılmıştır. Bu nedenle, davanın reddine karar verilmesinde ve davalı şirket yararına maktu vekalet ücreti takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenlere yükletilmesine 18/03/2015 gününde oy birliği ile karar verildi.