Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki bulunduğu 4 nolu bağımsız bölümü davalının haksız olarak işgal ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazda kiracı olarak bulunduğunu, kira bedellerini ödediğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kayden davacıya ait taşınmazı davalının kiracı olarak kullandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 2279 parsel sayılı taşınmazdaki 1. kat, 4 no.lu bağımsız bölümün tapuda davacı adına kayıtlı olduğu, anılan yerin davalının işgalinde bulunduğu, davalının sözlü sözleşme uyarınca kiracı olarak oturduğunu savunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı vekilinin noterden 17.10.2005 tarih ve 54016 yevmiye no ile keşide ettiği ihtarnamede bankaya yatan 750,00 YTL.’nin 2001 yılının Eylül, Ekim, Kasım ayları ecrimisil bedellerine mahsuben alındığı, B.K.’nun 88. maddesi sonuçlarını doğurmayacağını bildirilmiş ihtarnamenin içeriğinde yanlar arasında bir kira ilişkisinin varlığını gösteren bir ibareye veya kabule rastlanmamıştır. Davalı tarafça geçerli bir kira sözleşmesi sunulmadığı gibi kiranın esaslı unsurunu teşkil eden bir bedelin ödendiğini gösteren belge de ibraz edilmemiştir. Ecrimisil nam altında davacıya bir miktar bedel ödenmesinin davalıya kiracılık sıfatı kazandırmayacağı, tanık sözlerine değer verilerek davalıya kiracılık sıfatı tanınamayacağı da açıktır.
Bilindiği üzere;özel yasa hükümleri saklı kalmak koşuluyla, gerek taşınır gerekse taşınmaz mallara ilişkin kira sözleşmelerinin geçerli olması hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir.Kira sözleşmeleri yazılı veya sözlü yapılabileceği gibi zımni (üstü kapalı) olarakta vucuda getirilebilir. Yeterki taraflar kira sözleşmesinin esaslı unsurlarında anlaşmış olsalar.Nitekim bu kural 18.3.1942 tarih 37/6 sayılı inançları birleştirme kararında açıkça vurgulanmıştır.
Ne varki kira ilişkisi bir hukuki fiil (vakıa) değil,bir hakkın doğumuna,değiştirilmesine veya ortadan kaldırılmasına neden olma niteliği itibariyle bir hukuki işlem (muamele) dir.
Bu nedenle, dava değeri 40.-YTL yi aşan (23.6.1996 gün ve 4146 Sayılı Yasa uyarınca) sözleşmeler hakkında tanık dinlenilebilmesine olanak tanımayan HUMK. "nun 288.maddesi 21.7.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 Sayılı Yasanın 2/b maddesi ile değiştirilmiş ve tanıkla ispat yasağı 400.-YTL"nin üzerine yükseltilmiştir. Bu oran, 5219 ve 5236 sayılı yasalara göre yapılan katsayı artışı sonucu 2006 yılı itibari ile 430.- YTL, 2007 yılında 460.-YTL, 2008 yılında ise 490.-YTL olmuştur. Bu düzenlemeye göre, bu miktarın üzerindeki sözleşmeler hakkında tanık dinlenmesine olanak yoktur. Kira sözleşmesinin varlığı ancak, yazılı delille ispat edilebilir. Hemen belirtilmelidir ki, sözü edilen miktar, yıllık kira tutarına bakılarak belli edilir. Sözlü kira sözleşmesi kurulduğu yolundaki savunmanın, ilgilisine (davalıya yada davalılara) yemin teklif etme hakkı verebileceği ayrıca HUMK.nun 292.ve 293.maddelerinde değinilen ayrıcalıklarında gözetilmesinin gerekeceği kuşkusuzdur.
Ne varki, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde kiracılık savunmasında bulunan ve ispat yükü kendisine düşen davalı yemin deliline başvurmadığı gibi savunmasını yazılı bir belge ilede ispat etmiş değildir.Öyleyse davalının kiracı olduğunu kabulde isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, taşınmazı yıllardan beri kullanan davalının tasarrufuna davacının karşı çıkmamış olması kullanıma muvafakat olarak değerlendirilmeli davayı açmakla muvafakatın geri alındığı kabul edilmelidir.Öyleyse ecrimisil isteme hakkı da dava tarihinde doğduğundan, davadan önceki dönem için ecrimisil istenemeyeceği gözetilerek ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur.
Davalının kendiliğinden ecrimisil olarak davacının banka hesabına bir para yatırması belirlenen muvafakat olgusunu ortadan kaldırıcı nitelik taşımamaktadır.
Hal böyle olunca, kayda değer verilmek suretiyle elatmanın önlenmesine karar verilmek gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.02.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.