Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, mirasbırakanları R. Ö."ın maliki olduğu 3 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümün 1/2 payını mirastan mal kaçırmak amacıyla davalı ikinci eşine satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptali isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temliki işlemin mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre çekişme konusu 3 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölüm miras bırakan R.’a ait iken, ½ payını 02.6.2000 tarihinde, ikinci eşi olan davalıya satış suretiyle devrettiği görülmektedir.
Davacılar, temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı biçimde gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlar; davalı ise miras bırakanın, kendisi ile evlenmeden önce tüm mirasçılarına taşınmazlar verdiğini, paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, muvazaa bulunmadığını savunmuştur.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olayda; miras bırakanın, davalı ile evlenmeden önce 407 parsel sayılı taşınmazını davacı oğlu Şinasi’ye 16.12.1997 tarihinde, 244 parsel sayılı taşınmazını da davacı oğlu Z.’ye aynı tarihte hibe suretiyle, 689 parseldeki ¼ payını da tüm davacılara eşit paylarda 23.12.1996 tarihinde satış suretiyle devrettiği murisin tüm çocuklarına taşınmaz verdikten sonra davalı ile evlendiği ve çekişmeli taşınmazın 1/2 payını da davalıya aktararak paylaştırma iradesini sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
O halde, toplanan deliller ve yukarıda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınmaz mallar bulunduğu, murisin gerçek iradesinin sağlığında hak dengesini gözeterek tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmak olduğu, mal kaçırma iradesi taşımadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,19.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi