Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2009/880
Karar No: 2009/2432

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2009/880 Esas 2009/2432 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2009/880 E.  ,  2009/2432 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BİSMİL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,
    TARİHİ : 12/09/2007
    NUMARASI : 2007/90-2007/202

    Taraflar arasındaki davadan dolayı Bismil Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 12.9.2007 gün ve 90-202 sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 2.7.2008 gün ve 6777-8265 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekilleri tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
    Dava,muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı, pay oranında iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden, ortak mirasbırakan kayden 1318 doğumlu Ç.A.’ın 1988 tarihinde vefat ettiği; geriye mirasçı olarak davacı Z. ile davalılardan O.’ı ve dava dışı M. (A.) ile H.’yi bıraktığı; sağlığında Bismil Noterliği aracılığıyla 7.3.1973 tarih,1685 numaralı miras taksim sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşme de “… 1 ve 2 parsellerdeki payların Z., H. M. (A.) ye; diğer (kalan ) 63 parseldeki paylarını oğlu (davalılardan) O.’a taksim ettiğini” bildirdiği okur–yazar olmaması nedeniyle sözleşmenin kendisine okunduğunun belirtildiği,1686 yevmiye nolu işlemde de davacı ve mirasbırakanın diğer kızlarının davalılardan O.’a bırakıldığı ifade edilen taşınmazlardaki miras haklarına karşılık 500.000 TL. aldıklarını beyan ettikleri, bu sözleşmelerin iki tanık tarafından imzalandığı; bundan 1,5 yıl kadar sonra 17.3.1975 tarihinde miras bırakan Ç.’nin 138 yevmiyeli işlemle miras taksim sözleşmesinde adı geçen 22- 23- 24- 25- 26-27 -28- 67- 68- 20- 21 parsellerdeki paylarını dava dışı M.B.’ye ,onun da 16.6.1975 tarih 227 yevmiye nolu işlemle davalı O.’ın erkek çocukları davalılara satış biçiminde temlik edildiği; davalı H."ın bizzat, diğer davalıların velisi O. ve anne H.’nın işleme katıldıkları, keza miras bırakan Ç.’nin 22.6.1982 tarih 331 yevmiye ile 1,2,6,9,10,11,12,7,8,15,16,29,30,31,66,32,60,62,63,64,65,66 parsellerdeki paylarını dava dışı dünürü M.E.G.’e devrettiği; onun da davalılara aktardığı; ara malik M.B.’nin temlik alırken ve temlik ederken bedel ödenmediğini belirttiği anlaşılmaktadır.Eldeki davada davacı miras bırakan tarafından yapılan tüm işlemlerin muris muvazaası ile illetli olduğunu ileri sürerek pay oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
    Bilindiği üzere; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanununun 18. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede “ bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır” hükmüne ver verilmiştir.
    O halde muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın kendisine yapıldığı kişi, irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse, muvazaadan söz edilir.
    Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir huhuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla , bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
    Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
    Şu halde, özellikle mevsuf (nispi ) muvazaada ilke olarak görünüşteki işlemin altına saklanan ve tarafların içerik ve sonuçlarıyla birlikte gerçekleştirilmek istedikleri işlem (gizli sözleşme) geçerlidir.Bu geçerliliğin, tarafların gerçek ve uygun iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklandığı ve onun muvazaalı hukuki işlemin altına gizlenmiş olmasının, ilke olarak geçerliliğini etkilemediği her türlü duraksamadan uzaktır.
    Ne varki, muvazaada gizli işlem şekle bağlıysa ve bu gizli işleme ilişkin irade açıklamaları şekle uygun yapılmışsa , görünüşteki işlem yapılırken yasaların öngördüğü şekle uyulmuş olması, gizli işlemdeki şekle aykırılığı gidermez. Bu durumda, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından herhangi bir sonuç doğurmadığı gibi, gizli işlem dahi şekle aykırılıktan dolayı geçersizdir.
    Nitekim, bu ilke 7.10.1953 gün ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında çok açık bir şekilde dile getirilmiş; tapuda kayıtlı taşınmaz malın muvazaalı satış işlemiyle miras hakkından yoksun edilen kimselerin dava hakkına ilişkin uyuşmazlığın irdelendiği 1.4.1974 gün ve ½ sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da tüm mirasçıların görünüşteki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri sonucuna varılmıştır.
    Somut olayda, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazları 7.9.1973 tarihli miras sözleşmesi ile davalılardan O.’a bırakmış iken sonraki tarihlerde dava dışı kişilere kayden temlik ederek daha sonra davalılara devir edilmesini sağlamıştır.Muris muvazaasında önemli olan murasbırakanın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla hareket edip etmediğidir.Muris, tüm taşınmazlarını (davacı ve diğer kızlarına bıraktığı iki parseldeki paylar hariç) davalı erkek evladına ve ondan olma erkek torunlarına bedelsiz olarak çeşitli yollarla aktarmıştır.Mal varlığı itibariyle mal satmaya gereksinimi yoktur. Davalılar alım gücüne sahip değildir. Hatta bir kısım davalılar temlik tarihinde reşit olmayacak derecede küçüktür.Muris davalı taraf ile birlikte yaşamıştır.Anılan bu husular dosya kapsamı ile sabittir.
    Belirlenen tüm bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde olayda miras bırakanın asıl amacının satış yada miras sözleşmesi yapmak değil, muvazaalı olarak temlikleri gerçekleştirdiğinin kabulü gerekir.
    Öte yandan Türk Medeni Kanununun 678. maddesi anlamında düzenlendiği savunulan sözleşmenin muvazaayı ortadan kaldırdığı, sözleşmeye karşı muvazaa iddiasında bulunulamayacağı anlamına gelmeyeceği tartışmasızdır.Zira madde hükmü ileride terekeye dahil olacak ya da dahil olan malların paylaştırılması ile ilgilidir. Miras bırakanın sağlığında mirasçılardan mal kaçırmak amacı ile yaptığı sözleşmelere onay verildiği ve dava hakkını ortadan kaldırdığı anlamında yorumlanamaz. Ayrıca toplanan deliller, sözleşmenin muris muvazaasına konu temliklerin kamuflesi amacıyla düzenlendiğini göstermektedir. Kaldı ki, muris çekişmeli taşınmazları ölümünden önce mal varlığından çıkartmak suretiyle sözleşmeyi uygulanamaz duruma getirmiş,böylece terekede mal kalmamıştır.
    Diğer taraftan butlanla ve yoklukla batıl olan sözleşmeler baştan veya sonradan onay verilmekle geçerli hale getirilemez. Başka bir deyişle olayda muvazaa bulunduğu gerçeğini ortadan kaldıramaz.
    Tüm bu gerekçelerle olaya bakıldığında, miras bırakanın gerçekte davalı mirasçı oğlu ve onun erkek evlatlarına bağışlamak amacıyla ve fakat satış göstermek suretiyle çekişmeli taşınmazları dava dışı kişilere temlik ettiği; sonra da davalılara devrini sağladığı, duraksamaya yer bırakmayacak biçimde sabittir. Öyleyse murisin yaptığı temliklerin muvazaa ile illetli olmadığı söynemez.
    Hal böyle olunca, davanın kabulüyle davacının miras payı oranında iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddedilmesi doğru değildir. Anılan hususlar, karar düzeltme isteği üzerine yeniden yapılan inceleme ile anlaşıldığından HUMK’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme isteğinin kabulüne, Dairenin 2.7.2008 tarih 6777/8265 sayılı onama kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, yerel mahkemenin 12.9.2007 tarih 90/2002 sayılı kararının HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,25.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi