12. Ceza Dairesi 2019/2325 E. , 2021/1496 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Dava : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
Hüküm : Davanın Reddi
Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Gerekçeli karar başlığında, dava türü olarak, "Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat"" yerine, “5271 Sayılı CMK"nın 141-d maddesi gereğince maddi ve manevi tazminat istemi” ibaresine yer verilmesi, mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım yanlışlığı olarak kabul edilmiştir.
Davanın niteliğine göre, davacı vekilinin duruşmalı inceleme isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 318. maddesi gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede;
Tazminat talebinin dayanağı olan Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/484 Esas – 2009/66 Karar sayılı ceza dosyası kapsamında, davacının uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan 07/11/2008 – 24/02/2009 tarihleri arasında 3 ay 14 gün gözaltı ve tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda 2 yıl 6 ay hapis ve 300,00 TL adli para cezası alıp, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 20/10/2015 tarihli kararı ile düzeltilerek onanmasına karar verilip, kararının 20/10/2015 tarihinde kesinleştiği, tutuklama tarihi itibariyle davanın yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununa tabi olduğu anlaşılmakla;
Davacının 20.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın gözaltına alınma tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesi talebine ilişkin söz konusu davada, yerel mahkemece,
Davacının tazminat talebinin CMK"nın 141/1-d bendine dayandığı, CMK"nın 141/1-d maddesine dayanılarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilmek için Yargıtay 12. Ceza Dairesi"nin yerleşik kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 5. ve 6. maddeleri gereğince davacının kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul süre içerisinde yargılama mercii huzuurna çıkarılmaması ve bu süre içerisinde de hakkında hüküm verilmemesi gerektiği, davacının da üzerine atılı ve iddia olunan suç nedeniyle usulüne uygun olan ve makul olan gözaltına alma işleminden sonra 08.11.2008 tarihinde tutuklandığı, hakkında tutukluluk halinin devamına karar verildiği, bu kararların da davacıya tebliğ edildiği, yargılamanın davacı ile yargılanan ve birleştirilen dosyalardaki sanık sayısı da gözetildiğinde makul sayılabilecek nitelikte olduğu ve davacının da tutukluluk halinin yine CMK"nın 102/2 maddesinde belirtilen en fazla 5 yıllık olabilecek tutukluluk süresini aşmadan 24.02.2009 tarihinde sona erdirildiği, davacının tutukluluk halinin devamına ve bu tutukluluk durumunun 30"ar günlük sürelerle değerlendirilmesi halinde aynı gerekçelerin tekrarlanmaksızın farklı sebeplerle tutukluluk halinin devamına karar verildiği, kovuşturma aşamasının yargılama safhasında yargılamanın ve tutukluluk halinin Ağır Ceza Mahkemelerinde öngörülen CMK"nın 102/2 maddesindeki 2 yıllık süreyi aşmadığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 12/04/2011 Tarihli, 2011/1-51 Esas ve 2011/42 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere Yargıtay aşamasında bozma ilamına kadar geçen sürenin de uzun tutukluluk süresinden sayılamayacağı yönündeki tespiti, davacının kanunda belirtilen koşullar kapsamında tutuklandığı ve tutukluluk halinin devamına karar verildiği, ayrıca kanuna uygun olarak tutuklandıktan sonra makul süre içerisinde yargılama merciine çıkarıldığı, yargılamanın sona erdiği, verilen kararların kesinleştiği, bu haliyle makul sürede yargılanmadığı yönündeki iddia bakımından tazminatı gerektiren bir hak ihlalinin bulunmadığı anlaşıldığından, CMK"nın 141/1-d bendi bakımından şartları oluşmayan usulüne uygun gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin davanın kabulü gerektiğine ilişkin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Davanın tümüyle reddedilmesi karşısında, yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettiren davalı kurum lehine, yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi,
Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hükmün 2. paragrafının “Yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.600 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, hazineye verilmesine” şeklinde değistirilmesi suretiyle, sair yönleri usul ve Kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 15.02.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.