1. Ceza Dairesi 2019/2826 E. , 2020/1697 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Kasten öldürme
HÜKÜM : TCK"nin 25/1, CMK"nin 223/2-d maddeleri uyarınca sanığın beraatine dair.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hakkında başka suçtan kesinleşmiş hapis cezasından kaçmak amacıyla sahte pasaport ile Fas ülkesinde bulunan sanığın maktulle beraber olay günü birlikte yemek yedikleri, sanığın ifadesine göre sanığın oldukça alkollü olduğu, eve geldiklerinde maktulün işe girmesine engel olduğunu düşündüğü Kadir isimli şahıstan bahsettiği, yine bu konu yüzünden aralarında tartışma başladığı, sanığın iddiasına göre maktulün arkadan sanığa bıçakla saldırdığı ve sanığın bu saldırıyı def etmek amacıyla maktulü yere yatırdığı ve boğazına bastırdığını söylediği, maktul sırtüstü yere düştükten sonra, sanığın, maktule yönelik onun ölümüyle sonuçlanan göğüs ve omuz bölgelerine bastırması şeklindeki eylemlerini, mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaşla meşru savunmada sınırı aşmak suretiyle gerçekleştirdiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğu halde, hakkında 5237 sayılı TCK"nin 27/2 ve 5271 sayılı CMK"nin 223/3-c maddeleri gereğince "ceza verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi yerine, meşru savunmada sınırın aşılmadığı kabul edilerek yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşüncenin aksine BOZULMASINA, 07/07/2020 gününde Heyetimizden sayın Üye ..."in,
sanığın eyleminin 5237 sayılı Yasanın 87/4, 29. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine yönelik karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY:
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 03/07/2015 gün ve 2015/16 esas 2015/182 karar nolu ilamı ile sanık ... hakkında 5271 sayılı Yasanın 25. maddesi ve CMK"nin 223/2-d maddeleri uyarınca sanığın beraatine ilişkin verilen kararın katılan vekillerince temyiz istemi üzerine heyetimizce yapılan inceleme sonrasında;
Sanığın eylemini, mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaşla meşru savunmada sınırı aşmak suretiyle gerçekleştirdiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğu halde, hakkında 5237 sayılı Yasanın 27/2 ve CMK"nin 223/2c maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, savunmada sınırın aşılmadığı kabul edilerek beraat kararı verilmesi gerekçesiyle bozulmasına yönelik sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Zira, sanığın eyleminin bir bütün olarak 5237 sayılı Yasanın 87/4 ve 29. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi görüşündeyim,
ÇÜNKÜ; sanığın yaşamış olduğu Fas "a onu ziyaret amacı ile giden maktul ile sanık arasında olay gününe kadar herhangi bir husumet bulunmamaktadır.
Olayın, maktul ile sanığın bulundukları evde yalnız olmaları nedeniyle herhangi bir görgü tanığı da bulunmamaktadır.
Bu durumda, sanığın beyanı, olayın maddi delilleri ile örtüştüğü oranda eylemin meydana geliş şeklini dolayısı ile suçun vasıflandırılmasını belirleyecektir.
Sanığın, olayın başlangıcına yönelik beyanı hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Taraflar arasında normal bir şekilde gelişen konuşma esnasında, aniden maktulün eline bıçak alıp sanığa saldırmasının makul ve kabul edilebilir bir sebebinin bulunmadığı ortadadır.
Sanık savunmasında, maktulün aniden bıçak ile kendisine saldırdığını,saldırı anında bıçakla çeşitli yerlerinden yaralandığını, bu esnada maktulün bıçaklı olan elini iki eliyle tuttuğunu, boğuşma meydana geldiğini, yere yatırdığı maktulün üzerine tek eliyle bastırdığını, bir süre sonra maktulün baygınlık geçirip gözlerinin yana kaydığını,
öldüğünü anlayınca olay yerinden ayrılarak Türkiye"ye gelmek suretiyle iki gün sonra da güvenlik görevlilerine teslim olduğunu beyan etmiştir.
Suç tarihi 22/05/2012 olup, sanığın savunmasında geçtiği hali ile maktulün kendisine saldırı anında almış olduğu yaraların tespitine yönelik olarak sevk edildiği, İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünce tanzim edilen 25/05/2012 tarihli rapor içeriğine göre, sol kulak, alın orta, sağ kol, sol önkol, sağ el 1. ve 2.parmak arasında kısmi raddeli kurutlu yaralar ile sağ el başparmak iç kısmında derin boydan boya açık yara olduğu saptanılmış ise de, bu son yara dışındaki diğer yaraların yüzeysel boyutta kaldığı anlaşılmakla birlikte, raporun eylemin hemen akabinde alınmayıp, üç gün sonra raporlanması da (Sanığın Türkiye"ye giriş yaptığı an Atatürk havaalanının güvenlik kamera görüntülerine göre elinin sarılı olduğu gözükmekte ise de, yaranın varlığı konusunda tereddüt olmakla beraber), göz önünde tutularak, tespit edilen bu yaraların tamamının olay nedeniyle meydana geldiği konusu şüphede kalmaktadır. Kaldı ki, bizzat sanık savunmasında, maktulü yere yatırdığını, bıçaklı elini diziyle tuttuğunu, elleriyle de göğsüne bası uygulayıp kalkmasını engellemeye çalıştığını, bu arada maktulün baygınlık geçirdiğini beyan etmektedir. Yani, sanık olay esnasında, maktulü yere yatırıp bıçaklı elini de diziyle engelleyip, onu etkisiz hale getirmiştir. Buna rağmen onun göğsüne bası uygulamış, otopsi raporundaki bulgular meydana gelmiştir.
Bu durumda, sanığın, maktulü etkisiz hale getirdikten sonraki hareketleri ona karşı yaralama kastı ile hareket ettiğinin göstergesidir. Aralarında olay anına kadar öldürmeyi gerekli kılacak derece de husumet bulunmaması da düşünüldüğünde, sanığın maktule karşı onu etkisiz hale getirdikten sonra da eylemine devam edip, onu yaralama kastı ile hareket ettiğini ve maktulün bu nedenle vefat ettiğini ortaya çıkarmaktadır.
BU NEDENLERLE; sanığın, maktulü olay esnasında, yere yatırıp etkisiz hale getirdikten sonra dahi eylemine devam edip, maktulün bedenine kuvvet uygulamak suretiyle onun ölümüne sebebiyet verdiğinden, eyleminin 5237 sayılı Yasanın 87/4. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, taraflar arasındaki tartışmayı maktulün başlattığının kabulü ile sanık lehine TCK"nin 29. maddesinin de ayrıca uygulanması gerektiği düşünce ve kanaati ile sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.