20. Hukuk Dairesi 2015/2318 E. , 2015/2179 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... ............. vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... Yönetimi vekili, ..... İli, ..... İlçesi, ...... Köyünde 1 nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından Orman Kadastrosu Uygulama Yönetmeliğinin 41. maddesi ve 2/B madde uygulama çalışması yapılarak 28.03.2012 tarihinde ilân edildiğini, P.LXXVI ve P. LXXVII numaralı parsellerin 2/B uygulama şartlarını taşımadığını, parsellerin 31.12.1981 tarihinden önce orman niteliğini kaybetmediğini ileri sürerek, P.LXXVI ve P.LXXVII numaralı 2/B parseli hakkında yapılan tespitin iptali ile taşınmazların orman vasfı ile ........ adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, ... yönünden açılan davanın kabulüne, dava konusu .... İli, ......... İlçesi, .............. Köyü P.LXXVI (129 ada 6 parsel) ve P.LXXVII (129 ada 3 parsel) parsellerinin orman sınırları dışına çıkarma işleminin iptaline, taşınmazların halen orman vasfı ile ........ adına tapuda kayıtlı olduğundan yeniden sicil oluşturulmasına yer olmadığına, diğer tüm davalılara açılan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davalı ... ............. vekili tarafından129 ada 6 sayılı parsel yönünden temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 6 aylık süre içinde açılan 2/B madde uygulamasına itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu .............. Köyü, ......... Köyünün mahallesi iken, 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre 22.03.1995 - 21.04.1995 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu, daha sonra 3302 sayılı Kanuna göre orman sınırları dışına kalan yerlerin orman kadastrosu ve 2/B madde uygulama çalışmaları 06/01/1997 tarihinde ilân edilerek kesinleşmiştir. Daha sonra .............. Köyü sınırları içinde bulunan ormanların kadastrosu ve 2/B madde uygulaması yapılarak 28/03/2012 tarihinde ilân edilmiştir.
Mahkemece davalı ... yönünden davanın husumetten reddine karar verilmişse de verilen karar kanun ve usûle aykırıdır. Şöyle ki; 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin üçüncü fıkrasında, Orman Yönetimi tarafından orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamalarına karşı açılacak davalarda hasım, hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler olarak gösterilmiştir. Eldeki davada davalı ... ............."in taraf sıfatının bulunup bulunmadığı, kanundaki “hak sahipliği” kavramının şerh edilmesiyle açıklığa kavuşturulabilir.
6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin ikinci fıkrasında, “hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak sınırlamaya itiraz davalarında hasım Orman Genel Müdürlüğü; 2. maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine karşı açılacak itiraz davalarında ise hasım ........ ve Orman Genel Müdürlüğüdür.” denilmektedir. Bu maddedeki “hak sahipliği” kavramı yerleşmiş Yargıtay uygulaması ile, tapulu taşınmazlarda tapu sahipliği, tapusuz yerlerde ise 3402 sayılı Kanunun 17. maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği bulunan gerçek ve tüzel kişiler olarak kabul edilmiştir. Başka bir ifade ile, bir taşınmaz üzerinde lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşulları gerçekleşmiş olan kişiler tarafından sınırlamaya itiraz davalarının açılabileceğidir. Bu durumda, evrensel hukukun genel ilkelerinden olan silahların eşitliği ilkesinden hareketle, aktif dava ehliyeti için taşınmaza zilyet olmak kabul edildiğine göre, pasif dava ehliyeti için zilyetliğin öncelikli olarak kabulü gerekir. Bu durumda pasif husumet yönünden bir taşınmaza zilyet olmak yeterli kabul edilmelidir.
Kaldı ki, 20.11.2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliğinin, “2/B uygulama tutanaklarında yer alacak hususlar” başlıklı 31. maddesinin (d) bendinde, “orman sınırları dışına çıkarılacak yerlerin ormana bitişik sınırlarında kalan kısımlarının halen ve fiilen kimlerin işgali altında bulunduğunun tutanaklarda gösterileceği düzenlenmiştir. 2012 yılında yapılan 2/B uygulaması sırasında, 2/B çalışma tutanağında taşınmazın halen ..."in işgalinde olduğu belirtmesi yapılarak orman sınırları dışına çıkartılmıştır. Bu durumda, taşınmazın orman olarak tapuda kayıtlı olduğu dönemdeki zilyetlik kabul edilmese dahi, 2/B madde ile orman sınırları dışına çıkartıldıktan ve çalışma tutanağında da zilyet belirlemesi yapıldıktan sonra, yönetmelik hükümleri ile 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin 2 ve 3. bentlerinde ifade edilen hak sahipliği statüsünün şartlarının oluştuğunun kabulü gerekir.
Somut olayda, ......... Köyünde 1995 yılında yapılan kadastro sırasında dava konusu 129 ada 6 parsel sayılı taşınmaz, mera vasfıyla ........ adına tespit edilmiş, bu tespite karşı ... tarafından ........ ve köy tüzel kişiliğine karşı ......... Kadastro Mahkemesinin 2005/1135 - 2006/849 sayılı dosyasında açılan tespite itiraz davasında, davaya asli müdahil olarak katılan ... Yönetimi evveliyatında orman olan taşınmazın orman vasfıyla ........ adına tescilini talep etmiş, mahkemece taşınmazın orman niteliğiyle tesciline karar verilmiş, karar kesinleştirilerek tapuda infazı sağlanmıştır. Daha sonra, 2012 yılında yapılan 2/B uygulaması sırasında, taşınmazın 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak yitirdiği belirlenerek ve 2/B çalışma tutanağında halen ..."in işgalinde olduğu belirtmesi yapılarak orman sınırları dışına çıkartılmıştır. Bu olgular karşısında davalının taşınmazda hak sahibi olduğu açıktır. Buradaki zilyetlik, hak sahipliği açısından mahkemece dikkate alınarak değerlendirme yapılması gereken bir haktır. Her ne kadar, 2/B madde uygulaması ile orman sınırları dışına çıkartılan yerler ........ adına çıkarılmakta ise de, özellikle 6292 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, 2/B madde alanlarının kullanıcılarına satılması ve/veya bedelsiz iadesi (tapulu alanlar için) sözkonusu olduğundan, bu yerin 2/B madde ile orman sınırları dışına çıkartılmasında davalı olan zilyedin hukukî yararının bulunduğu da tartışmasızdır. Bu nedenlerle, davalı gerçek kişi aleyhine açılan davanın husumetten reddi doğru görülmediği gibi mahkemece yapılan arştırma ve incelemin davanın esası hakkında hüküm kurmaya yeterli olmadığı da anlaşılmıştır. Şöyle ki; tescil dosyasında alınan 07/06/1996 tarihli orman bilirkişi heyet raporunda, taşınmazın 1959 yılı memleket haritası ve orman sayılan yerlerden olduğu, 1970 yılı hava fotoğrafında ve 1982 yılı memleket haritasında açık alanda olduğu, 31/12/1981 tarihinden önce orman vasfını yitirdiği bildirilmiş, mahkemece orman bilirkişi raporu doğrultusunda eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle taşınmazın orman olarak tesciline karar verilmiştir. Eldeki dosyada mahkemece yapılan keşif sonrası alınan orman bilirkişi raporunda ise taşınmazın 1979 yılı hava fotoğrafında koyu renkli alan içinde kaldığı, 1982 yılı memleket haritasında ise yeşil alanda kaldığı belirtildiğinden alınan orman bilirkişi raporları arasında oluşan çelişki giderilmeden ve taşınmazın 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybedip kaybetmediği belirlenmeden hüküm kurulması doğru değildir.
O halde; mahkemece, öncelikle 1980 yılına ait hava fotoğrafı ve memleket haritası bulundukları yerlerden getirtilerek önceki bilirkişiler dışında bu konuda uzman serbest orman mühendisleri arasından seçilecek iki orman mühendisi, bir ziraat mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmazın 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından tam olarak orman niteliğini yitirip yitirmediği belirlenmeli, komşu taşınmazların tapudaki nitelikleri de gözönüne alınarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Yukarıda açıklanan gerekçelere göre, davalı gerçek kişi aleyhine açılan davanın husumetten reddine karar verilmiş olması yerinde olmadığı gibi, çelişkili bilirkişi raporlarına dayanılarak davanın esası hakkında hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 26/03/2015 günü oy birliği ile karar verildi.