
Esas No: 2020/1246
Karar No: 2020/2756
Karar Tarihi: 30.11.2020
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2020/1246 Esas 2020/2756 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1246
Karar No : 2020/2756
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1…
242- …
ORTAK TEBLİGAT ADRESİ : …
243- …
244- …
245- …
VEKİLİ: Av. …
246- …
VEKİLİ : Av. …
DİĞER DAVACILAR : 1- …
2- …
3- …
4- …
ORTAK TEBLİGAT ADRESİ : …
KARŞI TARAF : I- (DAVALILAR) : 1- …
2- … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
II- MÜDAHİL (DAVALILAR YANINDA) : … Belediye Başkanlığı - …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Altıncı Dairesinin 13/11/2019 tarih ve E:2019/2521, K:2019/10931 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 20/01/2018 tarih ve 30307 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, İstanbul ili, Eyüpsultan ilçesi, Akşemsettin Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve dava konusu Bakanlar Kurulu kararına ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un 2 ve Ek-1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 20/11/2017 tarih ve 2017/11074 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 13/11/2019 tarih ve E:2019/2521, K:2019/10931 sayılı kararıyla;
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın, "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13 ve "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35. maddelerine, 20/03/1952 tarihinde kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin, Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylan Ek-1 Nolu Protokol'ün "Mülkiyetin Korunması" başlıklı 1. maddesine, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un işlem tarihinde yürürlükte olan 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendine ve Ek-1. maddesine ve Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin işlem tarihinde yürürlükte olan “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesine yer verildikten sonra,
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile 6306 sayılı Kanun ve anılan Kanun'un Uygulama Yönetmeliği uyarınca hazırlanan ve dava konusu işlemin dayanağını oluşturan teknik rapor ile gerekçe raporunun birlikte incelenmesinden; 80.000,00 m2 büyüklüğünde olan ve mülkiyeti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Maliye Hazinesi ve şahıslara ait parsellerden oluşan işleme konu alandaki yapıların büyük bir kısmının 1999 yılında meydana gelen depremden önce inşa edildiği ve yürürlükte bulunan yapı denetimi şartlarını sağlamadığı,
Alanda bulunan toplam 207 adet binadan 29'unun betonarme yapım tekniğiyle yapıldığı ve 192'sinin ruhsatsız olduğu; 6306 sayılı Kanun'un ilgili maddesi uyarınca yeter şart olarak görülen %65'lik ruhsatsız yapı oranı sınırının %92'lik seviye ile aşıldığı,
Güvensiz yapı stoğuna, niteliksiz çevre ve yüksek yapılaşma yoğunluğuna sahip alanda, İstanbul ili ve çevresindeki deprem riski nedeniyle, bölgenin olası bir depreme hazırlıklı hale getirilmesi, fiziki ve sosyal kent dokusunun iyileştirilmesi, alt ve üst yapı hizmetlerinin tamamlanması, estetik ve fonksiyonel yaşam alanlarının oluşturulması için dönüşümün gerçekleşmesi gerektiği,
Kapatılan Danıştay Ondördüncü Dairesinin 24/05/2018 tarih ve E:2018/502 sayılı ara kararı ile; dava konusu Bakanlar Kurulu kararının dayanağını oluşturan teknik raporun içinde yer alan ve uyuşmazlığa konu alanda bulunan yapılara ilişkin ruhsatlı, ruhsatsız veya sonradan yapı ve iskan ruhsatı alan, ruhsat ve projesine uygun olmayan yapı bilgilerini içeren yapı stoğunun imar mevzuatı karşısındaki durumunu gösterir liste davacılara gönderilerek itirazlarının olup olmadığının bildirilmesinin istenildiği, davacılar tarafından dosyaya sunulan ve 19/06/2018 tarihinde kayıtlara alınan dilekçelerde; dava konusu işlemin, alandaki binaların %92'sinin ruhsatsız olduğundan bahisle tesis edildiği, ancak, bu oran hesaplanırken toplam bağımsız bölüm sayısının dikkate alınması gerektiği, buna göre, alandaki toplam 568 bağımsız bölümün, 366'sının ruhsatlı olduğu ve 6306 sayılı Kanun'un Ek-1. maddesi uyarınca, riskli alan ilanı için gereken %65'lik ruhsatsız yapı oranının sağlanmadığı ileri sürülmüş ise de; ruhsatsız yapı oranının alanda bulunan bina sayısına göre tespit edilmesinde 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği'ne aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığından, bu husus dava konusu Bakanlar Kurulu Kararını hukuken sakatlayacak nitelikte görülmediği,
Öte yandan; yukarıda tarih ve sayısı belirtilen ara kararı ile davalı idarelerden; dava konusu alandaki toplam 207 adet binanın, 15'inin ruhsatlı, 195'inin (%92'sinin) ise ruhsatsız olduğunun tespit edildiği, ancak ruhsatlı binaların tamamının dava konusu alan içerisinde bir araya toplandığı ve alan sınırının köşesinde yer aldığı, bir başka ifadeyle, alanda bulunan ruhsatsız yapılarla fiziki bütünlük oluşturmadığı görüldüğünden, söz konusu ruhsatlı yapıların hangi gerekçe ile riskli alan ilan edilen sınırlar içine alındığının açıklanmasının istenildiği, davalı idareler tarafından dosyaya sunulan ve 22/06/2018 tarihinde kayıtlara alınan dilekçede; riskli alan sınırlarının, bölgede sağlıklı bir dönüşüm gerçekleştirilebilmesi ve ulaşım, altyapı, sosyal donatı, otopark gibi sorunlara çözüm getirilmesi amacıyla, üst ölçekli plan kararları da gözetilerek, uygulama bütünlüğü sağlayacak şekilde tespit edildiğinin belirtildiği,
Bu durumda; dava konusu işleme dayanak alınan teknik rapor ve gerekçe raporu ile dosyada bulunan yapı ruhsat bilgilerini içeren tablodan, yapıların %92'sinin ruhsatsız olduğu anlaşılan ve 6306 sayılı Kanun'un Ek-1. maddesinde belirtilen şartları taşıdığı sonuç ve kanaatine varılan alanın, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Kanun'un Ek-1. maddesi uyarınca, uygulama bütünlüğü gözetilerek sınırlarının belirlenmesi suretiyle riskli alan ilan edilmesine ilişkin dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİLERİN İDDİALARI : Davacılar (temyiz isteminde bulunanlar olarak yukarıda isimleri sayılanlar) tarafından, 6360 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği'nin 5. maddesi uyarınca bir bölgenin riskli alan ilan edilebilmesi için alanın zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybı riski taşıdığının ayrıntılı teknik raporla ortaya konulması gerektiği, ancak, dava konusu işlemin tesisinden önce anılan Kanun ve Yönetmelik'te belirtilen analiz ve çalışmaların yapılmadığı, alanın, bugüne kadar meydana gelen deprem ve sel felaketleri nedeniyle herhangi bir afete maruz kalmadığı, yapıların inşaat ruhsatı ile yapı kullanma izin belgelerinin olduğu, kendilerine ait 15 adet blokun da içinde bulunduğu ve 1989 tarihinde 45 blok şeklinde yapılan … Sitesinin, kendilerine ait olan 14 bloku hakkında riskli alan kararı verilmişken, diğer blokların karar kapsamına alınmadığı, haklarında riskli alan kararı alınan kendilerine ait 14 adet blokun geriye kalan bloklarla aynı zeminde bulunmasına, aynı yapım kalitesine ve aynı yıl yapılmasına rağmen, neden sadece kendilerine ait bloklar hakkında dava konusu kararın alındığının açıklanamadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davalı idarelerden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmuş olup, Cumhurbaşkanlığı ve davalı idareler yanında müdahil tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü ile Daire kararının bozulması ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20/A maddesi uyarınca dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, temyiz isteminde bulunan davacıların yürütmenin durdurulması istemleri hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20/A maddesi uyarınca gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
İstanbul ili, Eyüpsultan ilçesi, Akşemsettin Mahallesi sınırları içerisinde bulunan alanın riskli alan ilan edilmesi yolunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca teknik rapor hazırlanmıştır.
Hazırlanan teknik raporda; teklif edilen riskli alanın Türkiye Deprem Bölgesi Haritasında 1. derece deprem bölgesinde yer aldığı, alanda mevcut 207 adet binanın, 192'sinin ruhsatsız olduğu, riskli yapı stoğunun, sağlıksız ve çarpık yapılaşmalardan meydana gelen kentsel donatı alanları yetersiz alanlardan olduğu ve çoğunluğunun 1999 yılında meydana gelen depremden önce inşa edilen binalardan oluştuğu, konut dokusunun can ve mal güvenliği açısından risk oluşturduğu ve bölgenin olası bir depreme hazırlıklı hale getirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından, hazırlanan teknik rapor doğrultusunda, İstanbul ili, Eyüpsultan ilçesi, Akşemsettin Mahallesi sınırları içinde bulunan alanın riskli alan olarak ilan edilmesi talep edilmiş ve teklif dosyası 15/06/2017 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığına iletilmiştir.
Bu talep doğrultusunda, 27/07/2017 tarih ve 9786 sayılı yazı ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü istenmiş, anılan Başkanlığın görüşünün alınmasından sonra, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği uyarınca hazırlanan dosya Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 02/11/2017 tarih ve 14124 sayılı yazısıyla Bakanlar Kurulu kararı alınmak üzere (mülga) Başbakanlığa sunulmuştur.
Bunun üzerine, söz konusu alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un 2 ve Ek-1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 20/11/2017 tarih ve 2017/11074 sayılı Bakanlar Kurulu kararı alınmış ve bu karar 20/01/2018 tarih ve 30307 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Anılan Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla temyizen incelenen dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT :
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesinde; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmü, "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35. maddesinde; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." hükmü yer almaktadır.
20/03/1952 tarihinde kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin, Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylan Ek-1 Nolu Protokol'ün "Mülkiyetin Korunması" başlıklı 1. maddesinde; "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez." kuralı yer almıştır.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; "Riskli alan", zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmış, aynı Kanun'un 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren Ek-1. maddesinde; "(1) a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az % 65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında ise; "Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,
b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,
c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,
ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,
d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,
e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,
f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,
ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur..." kuralına yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Mülkiyet hakkı, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmış olup, anılan düzenlemeler uyarınca bu hak, sadece kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabilir. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun da, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmesine ilişkin hükümler içermekle birlikte, sınırlama yetkisinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunun hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut olarak ortaya konulmasının gerekliliğini öngörmüştür.
6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin eki "Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar" uyarınca, binaların taşıyıcı sistemine ait parametrelerin (taşıyıcı eleman sayısı ve dağıtımı, planda düzensizlik, düşeyde düzensizlik, lokal ve konstrûktif uygulamalar, vb.) dikkate alınarak yapıların bulunduğu yerdeki deprem tehlikesı ve yapının deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerin saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi ve yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların ayrıntılı analizlerinin yapılması sonucunda bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stokunun riskinin belirlenmesi gerekmektedir.
Yukarıda yer verilen 6306 sayılı Kanun'un Ek-1. maddesi hükmü ile, aynı Kanun'un 2. maddesinde hükme bağlanan riskli alan düzenlemesinden farklı olarak, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar ile üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlara ilişkin olarak, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla da riskli alan kararı verilebileceği hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmazlık, 6306 sayılı Kanun'un Ek-1. maddesinde öngörülen koşullar yönünden irdelendiğinde; teknik raporda da yer aldığı üzere, teklif edilen riskli alanın Türkiye Deprem Bölgesi Haritasında 1. derece deprem bölgesinde yer aldığı, alanda bulunan toplam 207 adet binanın, 29'unun betonarme yapım tekniğiyle yapıldığı ve 192'sinin ruhsatsız olduğu, riskli yapı stoğunun, sağlıksız ve çarpık yapılaşmalardan meydana gelen kentsel donatı alanları yetersiz alanlardan olduğu ve çoğunluğunun 1999 yılında meydana gelen depremden önce inşa edilen binalardan oluştuğu, konut dokusunun can ve mal güvenliği açısından risk oluşturduğu ve bölgenin olası bir depreme hazırlıklı hale getirilmesi gerektiği ve yapıların %92'sinin 6306 sayılı Kanun ve diğer imar mevzuatına aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu bakımdan, alanın riskli alan olarak belirlenmesine ilişkin dava konusu Bakanlar Kurulu kararında, kararın gerekçesi ve dayanağı olarak alınan ve üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanların riskli alan olarak belirlenmesini düzenleyen 6306 sayılı Kanun'un Ek-1. maddesi yönünden hukuka aykırı bir durum bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, anılan Bakanlar Kurulu kararının gerekçe ve dayanağı olarak gösterilen diğer bir madde olan 6306 sayılı Kanun'un 2. maddesi yönünden incelendiğinde;
6306 sayılı Kanun'un 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; "Riskli alan" zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, bir alanın Kanun'un 2. maddesi gereğince riskli alan olarak ilan edilebilmesi için alanın, ya zemin yapısı bakımından risk teşkil etmesi ya da üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıması gerekmektedir.
Danıştay Altıncı Dairesince, dava dosyasında bulunan teknik rapordaki; "Teklif edilen riskli alanın Türkiye Deprem Bölgesi Haritasında 1. derece deprem bölgesinde yer aldığı, alanda bulunan toplam 207 adet binanın, 29'unun betonarme yapım tekniğiyle yapıldığı ve 192'sinin ruhsatsız olduğu, riskli yapı stoğunun, sağlıksız ve çarpık yapılaşmalardan meydana gelen kentsel donatı alanları yetersiz alanlardan olduğu ve çoğunluğunun 1999 yılında meydana gelen depremden önce inşa edilen binalardan oluştuğu, konut dokusunun can ve mal güvenliği açısından risk oluşturduğu ve bölgenin olası bir depreme hazırlıklı hale getirilmesi gerektiği ve yapıların %92,'sinin 6306 sayılı Kanun ve diğer imar mevzuatına aykırı olduğu" yönündeki değerlendirmeler esas alınarak davanın reddi yönünde karar verilmiş ise de, riskli alan ilan edilen bölgeyle ilgili dava konusu Bakanlar Kurulu kararı eki kroki ile dava dosyasında bulunan teknik rapor kapsamında düzenlenen diğer kroki ve fotoğrafların incelenmesinden; alanda bulunan yapıların büyük bir kısmının gecekondu şeklinde yapılmış tek katlı yığma yapı olduğu ve anılan yapıların imar mevzuatına aykırı olarak yapılaştığı anlaşılmakla birlikte, riskli alan ilan edilen alanın içerisine bu yapıların yanı sıra 1989 tarihinde 45 blok şeklinde yapılan …. Sitesinin, davacılara ait olan 14 adet blokunun da dahil edildiği görülmektedir.
Riskli alan ilanına ilişkin dava konusu Bakanlar Kurulu kararının dayanak ve gerekçesi arasında 6306 sayılı Kanun'un 2. maddesinin de gösterilmiş olması nedeniyle, alandaki yapılardan, zemin yapısı bakımından risk teşkil eden yapılar ile üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan ruhsatlı ve iskânlı yapıların da riskli alan sınırı içerisine alınmasına hukuken herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Ancak, anılan ruhsatlı ve iskânlı yapıların riskli alan sınırı kapsamına alınabilmesi için bu yapılara ilişkin 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin eki "Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar" uyarınca; binaların taşıyıcı sistemine ait parametrelerin (taşıyıcı eleman sayısı ve dağıtımı, planda düzensizlik, düşeyde düzensizlik, lokal ve konstrûktif uygulamalar, vb.) dikkate alınarak yapıların bulunduğu yerdeki deprem tehlikesı ve yapının deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerin saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi ve yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların ayrıntılı analizlerinin yapılması sonucunda bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stokunun riskinin belirlenmesi gerekmektedir.
Dava dosyasında yapılan incelemede, dava konusu işlemin dayanağı olan teknik rapor ve gerekçe raporunda, yukarıda bahsedilen inceleme ve değerlendirmelerin yapılmadığı, Daire tarafından ise, 6306 sayılı Kanun'un Ek-1. maddesi kapsamında yapılan teknik rapor değerlendirmeleri esas alınarak davanın reddi yönünde karar verildiği anlaşılmaktadır.
Daire tarafından davanın reddi yönünde verilen kararda; 6306 sayılı Kanun'un 2. maddesine istinaden riskli alan ilanı kararı verilebilmesi için yukarıda belirtilen araştırmaların yapılmasını zorunlu kılan ruhsatlı ve iskânlı yapılar açısından, bu araştırma ve incelemeler yapılmaksızın ruhsatsız yapılarla birlikte değerlendirilme yapılmasının gerekçesi, "alanda uygulama bütünlüğünün sağlanması olarak" gösterilmiştir.
Ancak, 6306 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 7. fıkrasında yer alan, "6306 sayılı Kanun’un uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülenlerin de 6306 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacağı..." yönündeki düzenleme, Anayasa Mahkemesinin 27/02/2014 tarih ve E:2012/87, K:2014/41 sayılı kararıyla, "6306 sayılı Kanun’un riskli yapıların dönüşümüyle ilgili kurallar içerdiği, riskli olmayan yapılar hakkında yapılacak uygulamalara ilişkin özel bir düzenleme öngörülmeyerek riskli yapılara ilişkin kurallara atıf yapıldığı ancak anılan kuralların yapıların riskli olması dikkate alınarak düzenlendiği, kamu yararı ile bireylerin hakları arasındaki dengenin de tamamen riskli yapılara uygun şekilde oluşturulmaya çalışıldığı, menfaatler dengesi bu şekilde oluşturulan kuralların riskli olmayan yapılara uygulanmasının ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturduğu ve kamu yararı ile riskli olmayan yapı sahiplerinin hakları arasında kurulması gereken dengeyi bozduğu..." gerekçesiyle iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra anılan fıkra; "6306 sayılı Kanun’un uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülenlerin yine 6306 sayılı Kanun’a tâbi olacağı, ancak, riskli olmayan yapılara ilişkin değerleme çalışmalarında yapının riskli olmadığının da gözetileceği..." şeklinde yeniden düzenlenmiş, bu yeni düzenleme de, Anayasa Mahkemesinin 15/11/2017 tarih ve E:2016/133, K:2017/155 sayılı kararıyla "Herhangi bir riski bulunmayan sağlam yapılar için uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülmesi halinde 6306 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması durumunda bu yapıların maliklerinin uğradığı zararların tamamının karşılanması sorumluluk hukukunun gereğidir. Uygulama alanındaki sağlam yapılara yönelik değer tespitinde yapının riskli olmadığının gözetilmesi de esasında bu amaca hizmet etmektedir. Bu itibarla Kanun’un uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan yapılar hakkında 6306 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması nedeniyle maliklerin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamaların, taşınmazın değer tespitinde yapının riskli olmadığının gözetilmesi suretiyle dengelendiği söylenemez..." gerekçesiyle iptal edilmiştir.
6306 sayılı Kanun'un 2. maddesi gereğince riskli alan ilan edilen bölgede bulunan yapılar, zemin yapısı ya da üzerindeki yapılaşma bakımından bir risk teşkil edip etmediği hususunda yukarıda açıklandığı şekilde bir incelemeye tabi tutulmaksızın, sırf uygulama bütünlüğü sağlamak adına, risksiz yapıların veya riskli olup olmadıkları tam olarak belirtilmeyen yapıların, riskli yapılarla bir arada değerlendirilmesinin hukuka, hakkaniyete ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı Anayasa Mahkemesince de ortaya konulmuştur.
Bu durumda, davacıların tamamının riskli alan ilan edilen alanda bulunan ruhsatlı ve iskânlı 14 adet blokta bulunan bağımsız bölümlerin mâlikleri olmaları ve anılan yapıların 6306 sayılı Kanun'un 2. maddesi gereğince riskli alan sınırı içerisine dahil edilirken, "Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar" uyarınca, "binaların taşıyıcı sistemine ait parametrelerin (taşıyıcı eleman sayısı ve dağıtımı, planda düzensizlik, düşeyde düzensizlik, lokal ve konstrûktif uygulamalar, vb.) dikkate alınarak yapıların bulunduğu yerdeki deprem tehlikesi ve yapının deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerin saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi ve yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların ayrıntılı analizlerinin yapılması sonucunda bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stokunun riskinin belirlenmesi" şeklindeki araştırma ve incelemeler yapılmadan, yapı ruhsatı alınarak inşa edilmesine ve diğer ruhsatsız yapılarla fiziki bütünlük oluşturmamasına rağmen bulunduğu bölgenin uygulama bütünlüğünü sağlamak adına, riskli yapılarla bir arada değerlendirilmesinde, hukuka, hakkaniyete ve ölçülülük ilkesine uygunluk bulunmadığı sonucunda varılmıştır.
Bu itibarla, davanın reddi yolundaki Daire kararında da hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların (temyiz edenler arasında isimleri sayılan) temyiz istemlerinin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 13/11/2019 tarih ve E:2019/2521, K:2019/10931 sayılı kararının BOZULMASINA,
3. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun ile değişik 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca dava konusu işlemin İPTALİNE,
4. Kurulumuzca yeniden bir karar verildiğinden, aşağıda dökümü yapılan;
- Dava aşamasına ilişkin …-TL yargılama giderinin davalı idarelerden alınarak davacılara verilmesine,
- Temyiz aşamasına ilişkin …-TL yargılama giderinin davalı idarelerden alınarak, yarısının (…-TL) temyiz isteminde bulunan davacılardan …'a, diğer yarısının (…-TL) temyiz isteminde bulunan diğer davacılara verilmesine,
5. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen ..-TL avukatlık ücretinin davalı idarelerden alınarak vekille temsil edilen davacılara verilmesine,
6. Davalı idareler yanında müdahilin dava aşamasında yapmış olduğu …-TL yargılama giderinin, müdahil üzerinde bırakılmasına,
7. … dışındaki diğer temyiz isteminde bulunan davacılar tarafından yatırılan, ancak, kullanılmayan …TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde anılan davacılara iadesine,
8. Yatırılan gider avanslarından artan miktarın istemi halinde taraflara iadesine,
9. Kesin olarak, 30/11/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz istemlerinin reddi ile temyize konu Daire kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.