21. Hukuk Dairesi 2015/14169 E. , 2015/18871 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Antalya 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 23/02/2015
NUMARASI : 2014/441-2015/129
Davacı, davalı Kurumca düzenlenen ödeme emirlerinin iptali ve Kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Yerel mahkemece 16.04.2015 tarihli ek karar ile verilen temyiz isteminin süreden reddine dair hükmün temyizen incelenmesinin davacı vekili tarafından süresinde istenmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı H.. O.. vekilinin yüzüne karşı verilen 23.02.2015 tarihli hüküm İş Mahkemesinden verilmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesi hükmüne göre ise İş Mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyiz olunması gerekir. Bunun yanında tefhim olunan hüküm 6100 sayılı HMK"nın 297. maddesindeki unsurları içerir biçimde yapılmadığı takdirde Yasada öngörülen ve tefhimden başlayan 8 günlük temyiz süresinin geçtiğinden söz edilemez.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.
Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Davanın tümden kabulü yada reddi söz konusu olsa bile tarafların kararın gerekçesini temyiz etmekte hukuki yararları bulunabileceğinden, bu gibi durumlarda bile gerekçeli kararın yöntemince taraflara tebliği zorunludur.
Somut olayda 23.02.2015 tarihli karar gerekçesiz olarak tefhim edildiğine göre, gerekçeli kararın taraflara tebliğ edilmesi ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesindeki 8 günlük temyiz süresinin de bu tebliğ tarihi esas alınarak başlaması gerektiği açıktır. Bu durumda, davacı vekilinin gerekçeli kararın tebliğinden sonraki temyizinin süresinde olduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca da mahalli Mahkemenin temyiz isteminin reddine ilişkin 16.04.2015 tarihli ek kararının bozulması ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 366. maddesi gereğince asıl hükmün temyizini amaçlayan temyiz itirazlarının incelenmesi gerekmiştir.
2- Asıl hükmün temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
Dava; dava dışı.....Yapı İnş. Tur. Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’"nin, Kurumun 6183 sayılı Kanun"a göre, 2012/21639, 2012/21640 ve 2012/30315 takip sayılı dosyalarında takip edilen prim, işsizlik sigortası prim ve damga vergisi borçlarının tahsili amacıyla davacı adına şirket müdürü sıfatıyla çıkarılan ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının borç döneminde dava dışı şirketin temsil ve ilzama yetkili müdürü olduğu ve Kurum alacağının zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 2012/21639, 2012/21640 ve 2012/30315 no"lu takip dosyalarında takip edilen borçlürın 2006/11 - 2007/3, 2007/7 - 2007/12 aylarına ait sırasıyla prim, işsizlik sigortası primi ve damga vergisi borcu olduğu, davalı Kurum"un öncelikle borcun tahsili ile ilgili olarak dava dışı şirkete de takip başlattığı ancak alacağın semeresiz kaldığı, 14/09/2006 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi"ne göre davacının, 05/09/2006 tarihli olağan ortaklarkurulu toplantısı ile dava dışı şirketin müdürü olarak seçildiği, davacının temsil ve ilzam yetkisini de haiz olduğu, 19/12/2007 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi"ne göre davacının Antalya 2. Noterliği"nin 13/11/2007 tarih 26330 yevmiye sayılı hisse devir sözleşmesiyle dava dışı şirketteki tüm hissesini devrederek şirket ortaklığından ayrıldığı, yine aynı tarihli ortaklar kurulu kararıyla da davacının müdürlük görevinden istifasının da kabul edildiği, bu durumda davacının 05/09/2006 ila 13/11/2007 tarihleri arasında temsil ve ilzam yetkisini haiz şirket müdürü olduğu anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı ise 506 sayılı Kanunun 80, 5510 sayılı Kanunun 88 ve 6183 sayılı Kanunun 35. maddesi olup, davadaki sorunun bu maddeler ile birlikte değerlendirilerek çözüme kavuşturulması gerektiği ortadadır.
5510 sayılı Kanun"un yürürlük süresiyle ilgili 108/1-c maddesinde, Kanun"un 88. maddesinin 01/07/2008 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 80/12. maddesinde sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşlarının tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri
mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici ve yetkililerinin kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları, 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesinde de Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcilerinin Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları bildirilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesi 506 sayılı Kanunun 80/12. maddesinden farklı olarak, tüzelkişiliği haiz işverenlerin üst düzeydeki yönetici ve yetkilileri yanında, şirket yönetim kurulu üyelerini de sorumlu tutmaktadır.
Öte yandan, 6183 sayılı Yasa"nın 35. maddesinde de, ( Değişik madde: 22.07.1998 - 4369/21. m. ) limited şirket ortakları ( Değişik ibare: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m. ) şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar. (Ek fıkra: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m.) Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. (Ek fıkra: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
6183 sayılı Kanunun 35. maddesinde asıl borçlu hakkında yapılan yasal takip ve araştırmalar sonucu kamu alacağının tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde, yasal temsilcisine ödeme emri çıkarabileceği bildirilmiş ise de; 6183 sayılı Kanun 506 ve 5510 sayılı Kanunlara göre daha genel bir Kanun durumunda olup uygulamada da benimsendiği üzere öncelik özel Kanun hükümlerine tanınacağından, özel kanun niteliğinde olan 506 sayılı Kanunun 80. maddesi ve 5510 sayılı Kanunun 88. maddesi karşısında; borç döneminde 506 sayılı Kanun"un yürürlükte olduğu, davacının, 05/09/2006 tarihli ortaklar kurulu toplantısıyla dava dışı şirketin müdürü olarak atandığı ve davacıya münferiden temsil ve ilzam yetkisinin de verildiği, davacının müdürlük görevinin devamı sırasında şirketin % 75 hissesi oranında şirket ortağı da olduğu, davacının, Antalya 2. Noterliği"nin 13/11/2007 tarih ve 26330 yevmiye sayılı tasdikine havi hisse devir sözleşmesiyle şirketteki tüm hisselerini devrederek şirket ortaklığından ayrıldığı yine aynı tarihte şirket ortaklar kurul kararıyla müdürlük görevinden istifasının da kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının 05/09/2006 ila 13/11/2007 tarihleri arasında temsil ve ilzam yetkilerini haiz şirket müdürü olduğu ve üst düzey yönetici olarak kabulünün gerekeceği, davacının şirket ortaklığı ve temsil ve ilzam yetkisinin bulunmadığı 2007/11 ve 12. ay dönemlerine ilişkin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı; ancak, davaya konu 2012/21639, 2012/21640 ve 2012/30315 takip sayılı ödeme emirlerinin 2007/11 ve 12. dönem dışında kalan diğer dönem prim, işsizlik sigortası primi ve damga vergisi borçlarından dava dışı şirketle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı açıktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
20.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.