20. Hukuk Dairesi 2015/2699 E. , 2016/6812 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 10/06/2014 gün ve 2014/1122 - 16660 E.K. sayılı ilâmıyla onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davalı ... vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 09.02.2011 tarih ve 6110 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 14. maddesinin son fıkrası ve aynı Kanuna 6572 sayılı Kanunun 27. maddesi ile eklenen geçici 14. maddesi ile 22.01.2015 tarih ve 29244 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak 02.02.2015 tarihinde yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun iş bölümüne ilişkin 19.01.2015 tarih ve 2015/8 sayılı İş Bölümü Kararı gereğince, karar düzeltme incelemesi yapma görevinin Dairemize ait olduğu anlaşılmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 07.05.2012 harç tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin malik olduğu, ... ili, ... ilçesi, ... köyünde bulunan 1205 parsel sırasında kayıtlı taşınmazın 782 m2"lik kısmının tapusunun ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.10.2002 gün ve 2000/317 E. - 2002/186 K. sayılı kararı ile iptal edildiğini ve kumsal olarak tescil harici bırakıldığını, müvekkilinin mülkiyet hakkı sona erdiği için zarara uğradığını ve bu zarardan Hazinenin sorumlu olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00.-TL belirsiz alacağın dava tarihinden itibaren itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davacı vekili, keşif sonrasında belirlenen taşınmazın değeri üzerinden 20/06/2013 tarihinde mahkemeye sunduğu ek layihada; 10,000,00.-TL olarak açtıkları davasını, harcını tamamlamak suretiyle ilaveten 66.391,00.-TL olarak yasal faiziyle birlikte ıslah etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın kabülü ile taleple bağlılık ilkesi gereği 76.391,91.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacı tarafa verilmesine, davacı tarafın fazlaya ilişkin hakkının saklı tutulmasına, davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 8.161,35.-TL vekâlet ücretinin davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 10/06/2014 gün ve 2014/1122 - 16660 E. K. sayılı ilâmıyla onanmış; bu kez, davalı ... vekili tarafından süresi içinde karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Dava, tapu kaydının hükmen iptali nedeniyle 4721 sayılı Tük Medenî Kanununun 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
Dosyaya getirtilen tapu kayıtları ile belgelerin ve kesinleşmiş ilâm örneklerinin incelenmesinde; dava konusu ... ili, ... ilçesi, ... köyünde bulunan 1205 parsel sırasında kayıtlı taşınmazın 5410,00 m2 yüzölçümlü olarak ve tarla niteliği ile ... adına tespiti ve tescili yapılmış ve 14.03.1978 tarihinde 81 yevmiye ile ... adına satış suretiyle tescil edildiği; ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.10.2002 gün ve 2000/317 E. - 2002/186 K. sayılı kararı ile taşınmazın 782,00 m2"lik bölümün tapu kaydının iptaline, kumsal olarak tescil harici bırakılmasına karar verildiği; bu kararın taraflara tebliğ edildiği ve temyiz edilmeksizin 22.04.2003 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Eldeki dava 07.05.2012 tarihinde açılmıştır. Tapu iptali ve tescil kararı 22.04.2003 tarihinde kesinleştiğine göre davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. maddesinde belirtilen 10 yıllık genel dava zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücû eder." hükmü yer almakta olup bu düzenlemeye göre devletin sorumluluğu resmî sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluktur. Sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü, sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Devletin buradaki sorumluluğu kusursuz sorumluluk olup, ..., kusursuz olduğu savunmasında bulunamaz. Kusur, sadece devletin ilgili kamu görevlisine rücu etmesi halinde gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiilden kaynaklanan tazmini sorumluluk, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte doğar ve zamanaşımı süresi başlar. 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin varlığının kabulünde; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararların karşılanması amacını güden Devletin tazmini sorumluğu ise; mülkiyetin el değiştirdiği veya mülkiyetin elden çıktığı ve benzeri biçimlerde mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği, diğer bir anlatımla, bir yerin kamu malı niteliğinde orman veya mera, yaylak, kışlak olması, kıyı kenar çizgisi içerisinde kumluk alanda kalması nedeniyle tapu kaydını iptal eden mahkeme kararının kesinleştiği tarihte başlar. Bu durumda, taşınmazın makul ve gerçek değerinin saptanmasında dava tarihi değil, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği ve zararın doğduğu tarih esas alınmalıdır.
Mülkiyet hakkının tamamen elden çıkması ya da içinin boşaltılmış olması nedeniyle hükmedilecek tazminatın, taşınmazın yukarıda izah edilen değerlendirme tarihindeki değerinin 2942 sayılı Kanunun 11. maddesine göre belirlenmesi gerekmektedir. Anılan maddenin 11/1-(f) ve (g) bentlerine göre, arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma (değerlendirme) tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri, arsalarda ise kamulaştırma (değerlendirme) gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre belirlenecek satış değeri üzerinden belirleneceği açıklanmaktadır. O halde, taşınmazın tazminata esas değeri saptanırken, niteliğinin arsa mı yoksa tarla mı olduğunun belirlenmesi ve buna göre değer tespiti yapılması gerekmektedir.
Bakanlar Kurulunun Yargıtayca kısmen benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vd.) yararlanan ve meskûn yerler arasında bulunması; taşınmaz nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumunun, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanaklarının, belediye merkezine uzaklığının, kullanım biçimi itibariyla iskan amacına yönelik yapılaşma olasılığı bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda, tapu kaydında tarla niteliğinde olan taşınmazın şehir imar planı içerisinde kalması nedeniyle mahkemece hükmen tapu kaydı iptal edildiğine göre; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde ve Kanunun ilgili yönetmeliğinde belirtilen yönteme göre ve ayrıca 11/03/1983 tarih, 1983/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 17/04/1998 tarih ve 1996/3 E. - 1998/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararındaki ölçütler çerçevesinde; zeytinlik niteliğinde olması olgusunun taşınmaz değerine olan olumlu ya da olumsuz etkileri, taşınmazın arsa niteliği dışında, bu hukukî niteliği yönünden de ayrıca tartışılmalıdır.
Bu itibarla, taşınmazın arsa olarak kabulü halinde, emsal satışların değerlendirme tarihi olan mülkiyetin el değiştirdiği ve hükmün kesinleştiği tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu yönteme uyulmaması ve değerlendirme tarihi 22.04.2003 tarihi olduğu halde dava tarihinin esas alınması da doğru olmamıştır.
O halde, doğru sonuca ulaşılabilmesi için taraflara dava konusu taşınmaza yakın bölgeden, benzer yüzölçümlü ve değerlendirme tarihine yakın tarihli satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde re"sen emsallerin araştırılarak kayıtlarının getirtilmesi, fen elemanı ile inşaat, ziraat ve mülk bilirkişiden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile taşınmaz başında yeniden keşif ve inceleme yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi itibariyle dava konusu taşınmazın değeri saptanmalı; bilirkişi raporu, emsal kabul edilecek taşınmazların satışına ilişkin belgeler ilgili Tapu Müdürlüğünden, Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri de ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın emsal taşınmazlara göre eksik veya üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu denetlenmeli, sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Taşınmazın değerine etki eden ve Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde sayılan bütün unsurlar denetime elverişli şekilde araştırılmadan alınan bilirkişi raporuna değer verilerek karar verilmesi doğru olmadığı gibi değerlendirme tarihi tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme hükmünün kesinleştiği 22.04.2003 tarihi olduğu halde, işbu davanın açıldığı tarih esas alınarak değerlendirme yapılmış olması da doğru olmamıştır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
Bu nedenle, karar düzeltme isteminin kabul edilmesine, özel Dairenin onama ilâmının kaldırılarak, yukarıda açıklanan biçimde inceleme ve araştırma yapılarak karar verilmesi için hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1) Davalı ... vekilinin karar düzeltme istemlerinin kabulüyle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 10/06/2014 gün ve 2014/1122 E. - 16660 K. sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
2) Yerel mahkemenin 18/07/2013 gün ve 2012/83 E. - 2013/279 K. sayılı kararının BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 13/06/2016 günü oy birliğiyle karar verildi.