10. Hukuk Dairesi 2009/17251 E. , 2010/1646 K.
"İçtihat Metni"......
Dava, davacı aleyhine düzenlenen ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Mahkemenin kararına gerekçe olarak, davanın 6183 sayılı Yasanın 58. maddesinde öngörülen 7 günlük hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra açılmış olmasını gösterdiği, anılan süre içinde yanlış yargı yerinde davanın açılmış bulunmasının, davanın süresinde açılmış kabul edilmesi için yeterli olmayacağını belirttiği anlaşılmaktadır.
Davacının, Kurum borçlusu olduğu iddiasıyla aleyhine 6183 sayılı Yasanın 58. maddesi hükmüne göre düzenlenen 12.10.2006 gün ve 67099 sayılı ödeme emrinin iptali için, 27.10.2006"da tebliğinden itibaren 7 günlük hak düşürücü süre içinde, 03.11.2006 tarihinde ...... İdare Mahkemesinde dava açtığı, İdare Mahkemesinin iş mahkemesinin görevli olduğundan bahisle davanın görev yönünden reddine karar verdiği (26.01.2007), anılan kararın davacı tarafa 19.02.2007"de tebliğ edilmesi sonrası işbu davanın 26.02.2007"de açıldığı belirgindir.Mahkeme, görevsiz İdare Mahkemesinde açılan davanın süresinde olup olmadığını irdelemeksizin, iş mahkemesine açılan bu davayı süresinde açılmadığı gerekçesiyle red etmiştir. Olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, ödeme emrinin iptaline ilişkin davanın “yargı yeri yanılgısı" nedeniyle İdare Mahkemesinde süresinde açıldığı halde, davanın “görevsizlik” ile sonuçlanması üzerine görevli mahkemede açılmış bulunan iş bu davanın, görevsiz mahkemedeki o davanın devamı olup olmadığı ve süresinde açılmış sayılıp sayılmayacağı meselesidir. Görev uyuşmazlığı, ayni yargı yoluna tabi mahkemeler arasındaki ilişkide söz konusu edildiği halde, idari, askeri ve adli yargı yerleri arasındaki ilişki ise görev değil, yargı yolu uyuşmazlığı olarak nitelendirilmektedir.
Hukuk genel Kurulu"nun 27.02.2008 gün ve 21-140, 205 saylı kararında da belirtildiği şekilde;
./...
-2-
Adli yargının görev alanına giren davalarda bir hukuk davasının idari yargıda açılması halinde, resen ya da yargı yolu itirazı üzerine, davanın her safhasında (görevsizlik nedeniyle) dava dilekçesinin reddine karar verilebilir (İYUK m. 14/3-a,15/1-a).İdari yargıya mensup bir diğer mahkemenin görevli olması hali dışında, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi durumunda, davanın belli bir hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilemeyeceği maddede açıkça ifade edilmiştir. (İYUK m. 15/1-a) İdare mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine yapılması gereken işlemler önem taşımaktadır.
Hatalı yargı yolunda (idari yargıda) görevsizlik kararı ile sonuçlanan davanın, ne şekilde ve hangi sürede adli yargıda (hukuk mahkemesinde) ikame edileceği konusunda HUMK’da bir düzenleme bulunmamaktadır.
İdari ve askeri yargıda özel kurallar çerçevesinde düzenlenen, hak arama özgürlüğü kapsamında önemli bulunan bu yöne HUMK hükümleri arasında yer verilmemiş olmasında, kanun koyucunun bilinçli susması, olumsuz düzenleme yapmak istemesi şeklindeki düşünceyi haklı gösterecek bir gerekçeye rastlanılamamıştır. Bu durumda, ortada bir kanun boşluğu bulunduğunun kabulü ile sorunun çözümlenmesi, yasanın amacına uygun düşecektir.Hakimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için çözümü gereken olaya uygulanabilir kanun hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmaması aranır. Hakim, kanun boşluğunu doldururken takip edeceği yol; Medeni Kanunun 1. maddesinde açıklandığı üzere kanun koyucu gibi hareket etmekten ibarettir. Bu aşamada hakim, kanun koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini tesbit ederek, bunları adalet süzgecinden geçirip hayat ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki güvenlikle bağdaşan bir kural bulacaktır.
Bu yönde en önemli araç kıyastır. Boşlukların kıyas yoluyla doldurulması, adaletin bir gereği olan eşitlik ilkesi, benzer olana benzer şekilde davranma ilkesinin de bir gereğidir. Adli yargı mahkemeleri arasındaki göreve ilişkin uyuşmazlıklarda başvurulan; görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine, davacının, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe vermesinin gerektiği, aksi takdirde, davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine ilişkin HUMK m. 193 hükmünün, somut olaya kıyasen uygulanması gerekir. Bu durumda, sonradan görevli mahkemede açılan dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı niteliğinde kabul edilerek, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş olacağından, hak düşürücü süre de, hatalı yargı düzenine bağlı mahkemede davanın açıldığı tarihe göre belirlenecektir.
Sonuç olarak; idari yargı kararını takiben adli yargıda (hukuk mahkemesinde) yeni bir dava açabilmenin koşulları şu şekilde belirlenmelidir:
Davanın görevsiz yargı yerinde açılmış olması;
Görevsiz yargı yerinde açılan davanın, adli yargı düzeni içinde öngörülen hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması;
İdari yargı yerince verilen görevsizlik kararının temyiz edilmeyerek ya da temyiz edildiği takdirde onanmak suretiyle kesinleşmiş olması, kesinleşen kararı takiben 10 günlük süre içerisinde görevli adli yargı yerinde yeni bir davanın açılmış olması;
../...
-3-
İdari yargıda açılan dava ile adli yargıda açılan davanın aynı nitelikte olması.
Belirtilen bu koşulların varlığı halinde, adli yargıda açılmış dava, hatalı yargı yolunda açılmış davanın devamı niteliğinde bulunacak, hak düşürücü süre de korunmuş olacaktır. Böylece, görevsizliğe ilişkin bir kararın, iş bölümü esasına göre veya yargı yolu bakımından verilmiş olmasının, yargı kollarına göre farklı sonuçlar doğurmasının önüne geçilerek, anayasal nitelikteki hak arama özgürlüğü zedelenmemiş olacaktır.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetildiğinde, davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girerek sonucuna göre hüküm kurmak gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 11.02.2010 günü oybirliği ile karar verildi.
.....