9. Hukuk Dairesi 2010/10477 E. , 2010/6990 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA :Davacı, tasarruf teşvik ve nema alacaklarının ödetilmesine karar
Verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı işçi davalı ... Müsteşarlığı hakkında açtığı davada, daha dava dışı işveren hakkında açılan kısmi davadan da söz edilerek saklı tutulan tasarruf teşvik ve nema alacaklarının tahsili isteğinde bulunulmuştur.
Davalı ... Müsteşarlığı cevabında husumet ve görev yönlerinden itirazlarda bulunmuştur.
Mahkemece, Hazine Müsteşarlığının dava dışı belediyenin külli halefi konumunda olduğundan söz ederek işin esasına girilmiş ve yapılan yargılama sonunda davanın esastan reddine dair karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili süresi içinde temyiz etmiştir.
Dosya içeriğine göre bu davadan önce, davacı işçi 2007 yılında belediye hakkında açtığı davada fazlaya dair haklarını saklı tutarak aynı isteklerde bulunmuş, davalı vekili davayı kabul ettiğin bildirmiş ve alacağın tamamının ödendiğini belirten bir savunma yapmıştır. Kısmi davanın yargılaması sırasında davacı vekili, alacağın tamamının belirlenmesi ve yapılan ödemenin tüm hakları karşılayıp karşılamadığının bilirkişi incelemesi yapılarak tespit edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda davacı işçi yönünden işverence yapılan ödemenin gerçekleşen alacağı karşılamadığı belirlenmiş, hak kazanabileceği tutar tespit edilmiştir. Kısmi davada her iki taraf vekilleri de bilirkişi raporuna itiraz etmiş, ancak mahkemece itirazların reddine dair ara kararı verilerek yargılamaya devam olunmuş ve davaya konu miktarların ödendiği gerekçesiyle davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmuştur. Kısmi davada verilen sözü edilen karara karşı her iki taraf da temyiz yoluna başvurmamıştır.
Davacı tarafından daha sonra Hazine müsteşarlığı hakkında bu dava açılmış ve saklı tutulan fazlaya dair hakları talep edilmiştir. Mahkemece, kısmi davada bilirkişi raporuna karşı itirazların reddedildiği ve verilen kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Öncelikle davalının husumet itirazı üzerinde durulmalıdır.
Tasarruf teşvik kesintisi ve katkı payı ödemeleri, 18.3.1988 tarihinde yürürlüğe giren 3417 sayılı yasa ile öngörülmüş, anılan yasanın 6. maddesine göre anılan ödemelerin ilgili adına açılacak banka hesabına yatırılmaması durumunda, Sosyal Sigortalar Kurumunun tahsil görevinin olduğu açıklanmıştır.
3417 sayılı yasa 24.4.2003 tarih ve 4853 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırılmış ve sözü edilen yasanın 7. maddesinde, “3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır” şeklinde kurala yer verilmiştir. 4853 sayılı yasanın 8. maddesinde ise, tasarruf teşvik kesintileri ile katkı paylarını süresinde işverence yatırılmaması halinde, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından primlerin tahsiline ilişkin hükümler çerçevesinde tahsil edileceği açıklamıştır.
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı eklenen ek madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır. Anılan hükümde, “Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona erer” şeklinde kurala yer verilmiştir. 13.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu Geçici 5.maddesinde yer alan "Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası belediyelere ait şirketlerin, 31.12.2004 tarihi itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarından olan kamu ve özel hukuka tâbi alacakları, bunların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına karşılık olmak üzere 31.12.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir. Bu madde kapsamındaki alacak ve borç ifadesi bu alacak ve borçlara ilişkin fer"ileri ve cezaları da kapsar. Yukarıda açıklanan kapsamda yer alan kuruluşların takas ve mahsup işlemine konu olan veya olmayan borçları, genel bütçe vergi gelirlerinden her ay ayrılacak paylarının yüzde kırkını geçmemek üzere kesinti yapılarak tahsil edilmektedir. Bu noktada sözü edilen kurum ve kuruluşlar bakımından Sosyal Güvenlik Kurumuna olan tasarruf teşvik kesintisi ve katkı paylarını da içeren borçların yeniden yapılandırılmasının gerçekleşip gerçekleşmediği ve bu konuda Hazine Müsteşarlığı ile uzlaşma yoluna gidilip gidilmediği hususu sorumluluğun belirlenmesi bakımından önemlidir.
Uzlaşma kapsamında tahsil edilecek tasarruf teşvik kesintisi ile katkı payını tahsil eden tasarruf teşvik kesintisi, işveren katkı payı ve bunların neması işçiye ait bir hak olsa da; yasa gereği, işverenden tahsil yükümü Sosyal Sigortalar Kurumuna ait olmakla, Kurum tarafından tasarruf teşvik kesintisinin uzlaşma kapsamında tahsiline başlanmış olması halinde işverenin yükümlülüğünün devam ettiğinden söz edilemez. Aksi halde, davalı belediyenin aynı borç sebebiyle mükerrer şekilde sorumluluğuna gidilmiş olur.
Hal böyle olunca, 5393 Sayılı Kanunun 5.maddesi kapsamında uzlaşma kapsamına alınan tasarrufu teşvik kesintisi, katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluğun Sosyal Güvenlik Kurumu ve Hazineye ait olduğu kabul edilmelidir(Yargıtay HGK 23.12.2009 gün 2009/ 9-480 E, 2009/ 596 K.). Bu durumda, uzlaşma kapsamına alınan borç miktarı kadar sorumluluk işveren yönünden kalkacağından husumetin Hazineye yöneltilmesi gerekir.
Hazinenin sorumluluğunun 4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 Kanun ile eklenen ek madde 1 hükmüne dayandırılması halinde, özel sektörün de sağlaması gereken katkı payı ve nema alacağından da, hazinenin sorumlu olduğu sonucu ortaya çıkar. Ancak somut olayda bu hükmün uygulanmasının mümkün olmadığı açıktır.
Davalı işveren tarafından T.C. Ziraat Bankasına yatırılan tasarrufu teşvik kesintisinin bulunması halinde ise, hesapta bulunan tasarrufu teşvik kesintisi ve nemasından tarafların sorumlu olmayacağı göz önünde bulundurulmalıdır.
Yerel mahkemece, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde araştırma, inceleme ve değerlendirmede bulunmak suretiyle davalı ... Müsteşarlığının ve dava dışı işveren ile Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumlu olup olamayacağı belirlenmelidir. Dava dışı belediye ile davalı ... Müsteşarlığı arasında Sosyal Güvenlik Kurumuna olan tasarruf teşvik borçlarını da içeren kurum alacakları yönünden bir yeniden yapılandırma noktasında bir uzlaşmaya gidilmemiş olması durumunda husumetin Hazine Müsteşarlığına yöneltilmesi mümkün olmaz. Böyle bir durumda ödenmeyen tasarruf teşvik alacaklarından işverenin sorumluluğuna gidilmelidir.
3- Yukarıdaki bent uyarınca yapılacak olan inceleme sonucunda davalı ... Müsteşarlığının sorumlu olduğu kabul edildiği taktirde işin esasına girilmeli, kısmi davada alınan bilirkişi raporunda davacı işçinin tasarruf teşvik ana para ve nema alacakları kesinleşmiş olmakla ve işverence yapılan ödemenin hak kazanılan tutardan daha az olduğu görülmekle iş bu davada bakiyesi yönünden karar verilmelidir. Dava dışı bazı işçiler yönünden işverence yapılan ödemenin fazla olması davacı işçinin bakiye alacağını talep etmesine engel değildir. Mahkemece eksik incelemeyle ve kısmi davada alınan bilirkişi raporunun taraflar için bağlayıcı olduğu belirtildiği halde, sözü edilen raporda yapılan hesaba itibar edilmeyerek kısmi ödeme sebebiyle davanın reddi hatalı olup kararın bu yönlerden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16/03/2010 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı ve arkadaşları daha önce aynı istekle ... Belediye Başkanlığına karşı açtıkları davada, mahkemece dava konusu alacağın ödenmesi nedeniyle davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı şeklinde oluşturulan karar dava konusu hakkında kesin hüküm oluşturmaz. Ne var ki davacı o davada alacağının bilirkişi tarafından tespit edilen miktardan daha fazla olduğunu ileri sürerek itirazda bulunmasına rağmen kararı temyiz etmeyerek alacağının Belediyece ödenen miktar kadar olduğunu zımnen kabul etmiştir. Dolayısıyla sonradan alacağının Belediyece yapılan ödemeden daha fazla olduğunu ileri süremez. Kaldı ki alacağının Belediyece ödenenden ne kadar fazla olduğunu açıklamamış ve gerçekten bir alacağı varsa bunu ödemeyi yapan Belediyeden talep etmeden Hazine Müsteşarlığına karşı dava açarak miktarının yeniden tespitini istemesi iyi niyet kuralları ile de bağdaşmamaktadır.
Açıklanan tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı gerekçe ile oluşturduğu karar sonucu itibariyle doğru olduğundan onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi düşüncesi ile oluşturduğu bozma kararına katılamıyorum.