1. Hukuk Dairesi 2019/4963 E. , 2021/578 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil,tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalı vekilince istinafı üzerine, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince; temliklerin muvazaalı olduğu,ancak hükmün infaz kabiliyetinin bulunmadığı için düzeltme yapılması gerektiği gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf başvurusu kısmen kabul edilerek , ilk derece mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak asıl ve birleştirilen davaların kabulüne dair verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, ortak mirasbırakanları ...’nın 74 parsel sayılı taşınmazdaki payının tamamını dava dışı kızı ... ‘ye , ...’nin de davalı abisi ...’a satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, murisin mal satmaya ihtiyacı olmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Asıl ve birleştirilen davada davalı ..., mirasbırakanın yaşadığı ekonomik sıkıntı nedeniyle taşınmazdaki payını satmak istediğini, kardeşleri ...’nin de annelerine ait taşınmazın satışından elde edilen gelir ile taşınmazı satın aldığını, ...’nin kemik rahatsızlığı bulunduğunu ve 1987 yılından bu yana kendileri ile yaşadığını, tüm tedavi ve bakım giderlerinin kendisi tarafından karşılandığı için taşınmazı kendisine devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalı vekilince istinafı üzerine, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince; temliklerin muvazaalı olduğu, ancak hükmün infaz kabiliyeti bulunmadığı için düzeltme yapılması gerektiği gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf başvurusu kısmen kabul edilerek asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1914 doğumlu mirasbırakan ...’nın 07.12.1994 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak asıl dava davacıları olan kendinden sonra ölen oğlu ...’nin eşi ... ile torunları...,..,....,... ve ...ile , birleştirilen davada davacı kızı..., asıl ve birleştirilen davada davalı oğlu ...ile dava dışı kızları Şerife ve ...’nin kaldıkları, mirasbırakan ...’ın maliki olduğu 74 parsel sayılı taşınmazdaki 64/320 payını 4.02.1987 tarihinde dava dışı kızı ...’ye satış yoluyla devrettiği, ...’nin taşınmazda haricen edindiği 352/6400 payının bulunduğu,14.04.1999 tarihinde ...’nin mirasbırakandan temlik aldığı paylarla birlikte taşınmazdaki payından 70/320 payını abisi olan davalı ...
’e satış yoluyla devrettiği, ...’nin taşınmazda kalan 232/6400 payını da, 14.04.2011 tarihinde 95/6400 payını ...’a, 137/6400 payını ise dava dışı Yıldız Uğur’a satış suretiyle devrettiği,davalı ...’ın taşınmazda 2209/6400 pay maliki haline geldiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mahkemece hüküm kurmaya yeterli bir araştırma yapıldığı söylenemez. Şöyle ki; davalı savunmalarında ve bir kısım tanık beyanlarında ilk el ...’nin bankada bir miktar parasının olduğu, ayrıca bir taşınmazının bulunduğu ve bu taşınmazını sattığı, bankadaki parası ile taşınmazının satışından elde ettiği geliri satış bedeli olarak murise ödediğini beyan etmesine rağmen savunma üzerinde durulmamış, ...’nin bankadaki hesabı ve sattığı taşınmazla ilgili bir araştırma yapılmamıştır.
Diğer yandan, bilindiği üzere bu tür davalarda, taraflarca getirilme ilkesi geçerlidir. Taraflar, mahalli bilirkişi deliline dayanmamışlardır. Mahkemece; tanık olarak gösterilmeyen ancak resen mahalli bilirkişi sıfatıyla dinlenilen kişilerin beyanlarına dayanılarak hüküm tesisi de isabetsizdir.
Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca davalının savunması da gözetilerek araştırma yapılması ve taraflarca bildirilen tanıkların yeniden dinlenmesi ve varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de; mirasbırakan tarafından temlik edilen paylar yönünden iptal tescil hükmü kurulması doğru ise de hatalı pay oranları ile hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
Asıl ve birliştirilen davada davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-ç maddesi uyarınca Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.02.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.