10. Hukuk Dairesi 2008/21249 E. , 2010/5780 K.
"İçtihat Metni".......
Dava, iş kazası sonucu ölen sigortalının haksahiplerine bağlanan gelirlerden oluşan Kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ile davalılardan..... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Davacı ....’ nun temyiz talebi yönünden;
Hüküm İş Mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesi tarafından verilmiş olup, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesi hükmüne göre, iş mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyiz olunması gerekir.
Somut olayda; davacı Kurum vekiline hüküm 25.09.2008 tarihinde usulüne uygun olarak tefhim edilmiş, temyiz ise 06.10.2008 tarihinde vuku bulmuştur. Mahkemece, 14.10.2008 tarihli ek kararla 8 günlük temyiz süresi fazlası ile geçtiği gerekçesiyle temyiz dilekçesinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, söz konusu ek karar kendisine 27.10.2008 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilen davacı Kurum vekili ek kararı temyiz etmemiştir. Ancak davalı ....temyiz dilekçesinin kendisine tebliğ üzerine, davacı Kurum vekili katılma yoluyla temyiz dilekçesi verilmiştir.
./....
-2-
Katılma yoluyla temyiz, normal temyiz süresi içinde mahkeme kararını temyiz etmiş veya etmemiş olmasına bakılmaksızın, diğer tarafın temyiz dilekçesi kendisine tebliğ edilen karşı tarafa normal temyiz süresine ek olarak temyize cevap süresi içinde hükmü temyiz edebilme hakkı tanımakta olup, HUMK. nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 433’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Ne var ki, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 15’inci maddesi hükmüne göre, ancak son kez anılan Kanunda düzenleme boşluğu bulunması halinde bu boşluğun Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu ile doldurulması olanağı vardır. Bir başka anlatımla, şayet İş Mahkemeleri Kanununda hüküm varsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki hükümlerin uygulanma olanağı bulunmaktadır. İş Mahkemeleri Kanununun 8’inci maddesinde ise, cevap yolu ile temyiz hakkından yararlanma yetkisi verilmemiş bir biçimde düzenleme öngörülmüştür. Bu nedenle; iş mahkemelerinde katılma yoluyla temyiz mümkün olmadığından, davacı Kurum vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE;
2- Davalı .... Şti. vekilinin temyiz talebi yönünden;
a- Davacı Kurum, iş kazası sonucu ölen sigortalı ..... haksahiplerine bağlanan gelirlerden oluşan sosyal sigorta yardımlarının davalılardan 506 sayılı Kanun’un 26 ve 87’nci maddeleri uyarınca rücuan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davalılardan ...’ın dava tarihinden önce öldüğünün anlaşılması üzerine hakkındaki davanın reddine, davalı ......yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; kömür madenciliği yapan davalı .... ....ye ait kömür yükleme sahasındaki kömür deposunun, ek bina etermit çatısının onarımının, yapılan sözlü anlaşma ile “demir doğrama ve çatı onarım işleri” alanında faaliyet gösteren ve adına tescilli işyeri bulunan davalı ...’a verildiği, sigortalı ..... işveren ...’ın işçisi olarak 07.03.2005 tarihinde çatıda montaj işi yaparken düşerek öldüğü anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanun’un 87’nci maddesinde “aracı” olarak, mevzuat, öğreti ve içtihatlarda ise alt işveren, taşeron, tali işveren, alt müteahhit ve alt ısmarlanan gibi adlarla anılan üçüncü kişi, aynı maddede; “Bir işte veya bir bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran” olarak tanımlanmıştır. Anılan madde hükmüne göre; “sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu Kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur.”
Mahkemece, .....31.01.2006 gün 153 / 20 sayılı ceza davasında sanık olarak yargılanıp 2/8 oranında kusurlu bulunan.... şirket yetkilisi olduğu ve kusurunun davalı şirkete ait olacağı gerekçesiyle davaya konu Kurum zararının “asıl işveren” sıfatıyla davalı ... Limited Şirketi’nden tahsiline karar verilmiştir. Zararlandırıcı sigorta olayına maruz
../....
-3-
kalan sigortalının davalı ...’ın işçisi olduğu sabit ise de; davalı .... Şti. nin “asıl işveren” olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. .....asıl işveren sayılmaması, kusurlu olup olmamasına doğrudan etkilidir. Zira, kural olarak işyerinde gerekli işgüvenliği önlemlerinin alınması ödevi taşeronla birlikte asıl işverene aittir. Başka bir anlatımla “İşçilerin Sağlığını Koruma ve İş Güvenliği Mevzuatı”nın işverenlerce uygulanması gerektiği asıldır. Bu nedenle; Kurum kayıtlarının araştırılması suretiyle iş kazasının meydana geldiği inşaat işinin hangi işveren adına kayıtlı olduğu, davalı şirketlerin aralarında 87’nci madde kapsamında taşeron – asıl işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı ve bu bağlamda hukuki statüleri tespit edilmek ve buna göre davalı .... Şti nin işveren sıfatıyla sorumluluğu irdelenmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
b- Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 26’ncı maddesi uyarınca sorumluluk, kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, kusur oran ve aidiyetlerinin maddi olayla uyum içinde olması gerekir. Mahkemece, ..... 31.01.2006 gün 153 / 20 sayılı ceza davasında alınan 31.11.2005 tarihli kusur raporu uyarınca hüküm kurulmuş ve söz konusu raporda, davalılardan ..... yetkilisi Nuri Dinç’in 2/8, işveren ...’ın 3/8 ve sigortalı .....se 3/8 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Bilindiği gibi, Borçlar Kanununun 53. maddesinde hukuk hâkiminin ceza kararında kesinleşen maddi olgularla bağlı olduğuna ilişkin herhangi bir açıklık yoksa da, “maddi olgularla bağlılık ilkesi” öğretinin ve uygulamanın getirdiği ve benimsediği bir ilke olup, bunun temelinde Mahkemelere güven duygusu vardır. Dava konusu somut olayda, ......... yetkilisi ..... şirket çalışanı olarak mı, yoksa işveren olarak mı sorumlu tutulduğu açıklanmamıştır. Bu nedenle, kusur raporlarının 506 sayılı Kanun’un 26., 1475 sayılı Kanun’un 73., 4857 sayılı Kanun’un 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 ve devamı maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gereği, iş yerinde iş güvenliği tedbirlerini alma ve bu tedbirlere uyulması için gerekli eğitim ve denetim yetki ve sorumluluğunun işverenlere ait olduğu gerçeği göz önünde bulundurularak, sigortalı ve davalıların kusur oranlarının gerçeğe uygun olarak tespiti ve bu konudaki çelişkinin giderilmesi için iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında uzman bilirkişiler kurulundan yöntemince düzenlenmiş kusur raporu alınması gerekirken, Mahkemece, ceza davasındaki yetersiz bilirkişi raporunun hükme dayanak yapılması,
c- Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan
.../....
-4-
23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirler ile harcama ve ödemelerin; tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarıyla sınırlı kısmına hükmedilmesi gerekirken, gerçek zarar tavan değeri gözetilerek hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup,bozma nedenidir.
O halde, davalılardan ..... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan .....iadesine, 20.04.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
.....